ALAİN BADİOU - SONSUZ DÜŞÜNCE (KİTAP İNCELEMESİ)

Şiir ile Felsefe

Felsefe “mantıklı isyan gibi bir şeydir.

Adaletsizliğin karşısına (…) düşünceyi çıkartır.

“Her türlü düşünce bir zar atımıdır.”
Mallarmé

Felsefenin arzusu temelde bir isyan boyutunu içerir. (s. 11)

Felsefenin arzusunun dört boyutu vardır: İsyan, mantık, evrensellik ve risk.

Batı dünyası, düşünme faaliyetine bir isyan olarak girmiyor.


Kitle iletişimi dünyayı bize bellekten yoksun bir gösteri/seyirlik olarak sunuyor. (s. 12/13)

Var olmak gittikçe daha fazla hesap kitap gerektiriyor.

Felsefe arzusu dünyada başlıca dört engelle karşı karşıya. Bunlar da mal mülkün hükümranlığı, iletişimin hükümranlığı, teknik uzmanlaşma ihtiyacı ve gerçekçi güvenlik hesapları yapma zorunluluğu. (s. 13)

Günümüzde felsefenin üç yönelimi:

İlki, yorumbilgisel yönelim (Gadamer ve Heidegger)
Diğeri, analitik yönelim (Wittgenstein ve Carnap)
Son olarak, postmodern yönelim (Derrida ve Lyotard)

Yorumbilgisel yönelim, felsefeye Varlığın anlamının, Dünyada Olma’nın anlamının şifresini çözme amacını yüklüyor.

Yorumbilgisel felsefe için temel karşıtlık kapalı-açık karşıtlığıdır. Verili olanda, dolaysız dünyada, başka türlü gösterilen ve kapalı bir şey vardır.Yorumun amacı bu kapalılığı bozup onu anlama açmaktır.

Bu durum, bu çalışma/çaba, tekniğin dünyası ile felsefenin dünyası arasında bir savaşa karşılık gelir. Çünkü tekniğin dünyası kapalı nihilizmin başarısıdır.

Analitik yönelime göre felsefenin amacı anlamı olan sözcüklerle olmayanları kesin biçimde birbirinden ayırmaktır. (s. 14)

Bu kez temel kavram yorum değil kuraldır.

Postmodern yönelim felsefenin amacını modernliğimize dair kabul görmüş olguların yapıbozuma maruz bırakılması olarak görür.

Postmodern felsefenin hedefi temelde bütünlük fikrini yapıbozuma uğratmaktır. (s. 15)

Üç yönelimde de ortak iki temel aksiyom vardır. Birincisi, hakikat metafiziğinin imkânsızlaştığıdır.
İkincisi dilin anlam sorununun bulunduğu yer olması nedeniyle düşüncenin en önemli mevkii olduğudur. Bunun sonucu olarak da anlam sorunu klasik hakikat sorununun yerine geçer. (s. 17)

Medyanın tutarsız imajlar ve yorumlar hercümercine tabi durumdayız. Bunun karşısına ne çıkarılabilir? Bence onun karşısına hiç değilse bir hakikati, belki de birkaç hakikati sabırla aramaktan başka bir şey çıkarılamaz. (s. 19)

Felsefenin yorumbilgisel, analitik ve postmodern yönelimlerinin çerçevesi içinde bunun yapılamayacağını teslim ederim.

Kratylos’da Platon, “biz filozoflar kelimeleri değil şeyleri kalkış noktası yaparız” der.
Ben felsefenin kelimeleri değil şeyleri kalkış noktası aldığı fikrini yeniden canlandırmasından yanayım.

Felsefenin vazgeçemeyeceği ilke, üslubu ya da rengi ne olursa olsun, şu ya da bu dille arasındaki bağ nasıl olursa olsun, evrensel olarak aktarılabildiğidir. (s. 20)

Hız bizi çok büyük bir tutarsızlık tehlikesine maruz bırakır.
Hız, tutarsızlığın maskesidir.
Felsefenin düşünüşü ahestedir.
İsyan, hızı değil ahesteliği gerektirir. (s. 21)

Hakikat, iki hastalıktan mustarip:
Dilsel görecelik
Tarihsel karamsarlık (s. 22)

Şu anki haliyle dünyanın talep ettiği şey hakikat boyutunu devreye sokma işlemidir ve bu da felsefeden talep edilmektedir.

Temelde şeylerin yapısına dair bir felsefe değil ihtiyacımız olan. Olup bitenlerin indirgenmezlik tekilliğine açık bir felsefeye, beklenmedik olanın getirdiği sürprizle beslenebilecek felsefeye ihtiyacımız var. Böyle bir felsefe bir olay felsefesi olacaktır öyleyse. Dünya, dünyanın mevcut hali, felsefeden bunu istiyor. (s. 24/25)

…dünyanın felsefeye “ayağa kalk ve yürü” dediğinden eminim. (s. 25)

Felsefe ve Hakikat

Hakikatin özünün düşünceye sunulmasını sağlayan bütün kategoriler olumsuzdur.
Hakikat, önermenin bir özelliği haline gelince odağını kaydırmakla kalmaz, özünü de dönüştürür. (s. 27)

Düşüncenin gerileyişinin –ki aynı zamanda varlığın da gerileyişidir- sonuçları, Platon’dan sonra hakikatin önermede konumlanabilecek bir şey olarak sunulmasında tezahür eder.

Avrupa’nın düşünce konusunda çektiği sıkıntı (…) insanın toplumsal hale gelişi ve vasatın hâkimiyetidir.

(Bu) mutasyon tinin zekâ olarak yorumlanmasıyla meydana gelir.
Sahici ve büyük şiirde, tinin özsel üstünlüğü salt bilim olan her şeye hükmeder.
Heidegger’e göre (…) tek çare şiirdedir. (s. 28)

Şiir açıkça matematiksel olanın karşı kutbuna yerleştirilir.

Matematiksel olan hakikatin önerme biçiminin kazandığı saydam zaferden başka bir şey değildir. Önerme hüküm sürdüğünde, zekâ hüküm sürdüğünde der Heidegger, “Varlıkların Varlığı matematiksel olanın saf düşüncesi içinde düşünülebilir hale gelir.

Hakikat yargının biçiminden ibaret değildir. Hegel hakikatin bir yol olduğunu gösterir. Heidegger hakikatin tarihsel bir yazgı olduğunu ileri sürer.

Hakikati bilgiden ayırt etmek elzemdir.

Akıl ile anlama yetisi arasındaki ayrım…

Hakikat –aletheia- ile bilme ya da bilim –techne- arasındaki ayrım. (s. 29)

Hakikatin öznesi ayırt edilemeyeni talep eder. (s. 31)

Bilimperestlikle ya da totalitarizmde görülebileceği gibi, Doğrunun/hakikatin gücünün her şeye yetmesine yönelik bir arzu söz konusudur her zaman. Kötülüğün kökü de buradadır. Kötülük, ne pahasına olursa olsun adlandırma isteğidir. (s. 34)

Felsefe ve Siyaset

Filozofun siyaset karşısındaki kaygısını billurlaştıran bir kelime vardır: “Adalet”
Adalete kim tanıklık edebilir?

Adaletsizliğin kendine özgü bir hissi vardır: Istırap, isyan.

Gelgelelim adalete işaret eden bir şey yoktur. (s. 37)

Devlet, devlet olmaklığıyla, hakikatlere temas eden herhangi bir siyasi yönelimin varlığına kayıtsız ya da düşmandır. Modern devlet sadece belli işlevleri yerine getirmeyi ya da bir kanaat mutabakatı imal etmeyi amaçlar. Tek öznel boyutu, ekonomik zorunluluğu -yani Sermaye'nin nesnel mantığını- teslimiyete ya da hınca dönüştürmesidir. İşte bu yüzdendir ki adaletin herhangi bir programa ya da devlete dayalı olarak tanımlanması onu tam tersine çevirir: Adalet çıkarların etkileşiminin uyumlu hale getirilmesi olur çıkar. (s. 40)

Devlet, varlığı gereği adalete kayıtsızdır.
Örtük eşitlikçi düstur devlete aykırıdır. (s. 41)

Adalet her zaman örtük bir eşitlikçi aksiyomun yakalanmasını imler. (s. 42)

Felsefe yapmanın koşulları hep son derece sert olmuştur.

Bu koşullara uyulmayınca felsefenin sözleri hep suiistimal edilir ve tersine çevrilir. (s. 43)

Adalet devlet ya da toplum için, her türlü eşitlikçi siyasi yönelimin tutarsızlığının felsefi adıdır. (s. 44)

Felsefe ve Psikanaliz

Bir teori ile pratiğin (…) ayrılmaz birliğine düşünme diyorum. (s. 45)

Siyasi bir durum her zaman tekildir; asla tekrarlanmaz. Bu nedenle de siyasi yazılar ancak bir tekrarı değil, tam tersine tekrarlanamaz olanı kaydettikleri ölçüde geçerlilik kazanırlar.

Hakiki siyasi eylemciler bir durumun tekrarlanamaz nitelikte bir imkânını beyan ederken, bir siyasetçi kanaatlerin tekrarlanmasına dayalı konuşmalar yapar.

Siyaset indirgenmez ve tekrarlanmaz bir imkânı beyan eder. Bilim bir zorunluluğu kayda geçirir ve bir tekrarın aygıtlarını inşa eder. (s. 46)

Bir hakikat gerçeğe nasıl temas eder?

Heidegger’e göre hakikat bir unutuş yapısı içinde ortaya çıkar. Hakikatin tarihi varlığın unutuluşunun tarihidir. Hakikat bir olayla başlar, ama bu olay her zaman ortadan kaybolmuş ya da yok olmuştur; ona dair hiçbir bilgi olmayacaktır.

Lacan’a göre, hakikati kuran, bilgideki bir delik olarak ötekidir. (s. 50)

Düşünce tam da ayırma işlemidir. (s. 51)

Felsefe ve Şiir

Parmenides’in şiirinde ya da Herakleitos’un vecizelerinde görüldüğü gibi, düşünceyi tetikte tutan şey şiirdir.

Parmenides’te şiirsel biçim temeldir; bu biçimin otoritesi, söylemin kutsalın yakınında varlığını sürdürmesine imkân tanır. Oysa felsefe ancak kutsallığı ortadan kaldırarak işe başlayabilir. (s. 56)

Felsefe, şiir ile mathem’in karşı karşıya koyduğu oyunun içine yerleşebilir ancak; bu ikisi felsefenin temel koşuludur. (s. 59)


Felsefe ve Terörizme Karşı Savaş

Terörist, semantik evriminin geldiği noktada, günümüzde bir propaganda terimidir. (s. 100)

Biçimsel bir töze bağlanan bir yüklemin, söz konusu biçime görünür bir içerik vermekten başka bir tutarlılığı olamaz. (s. 106)

ABD savaşlar içinde ve savaşlar aracılığıyla hegemonik bir güç olmuştur. (s. 108)

Amerikan süper gücü, zenginliklerin müstehcen biçimde tek elde toplanmasının öldürücü teminatından başka bir şey değildir. (s. 111)

Kitlesel cinayet

Kitlesel cinayetin personeli, gerçek ya da ödünç de olsa doğrudan doğruya Amerikan hegemonyasının arka mutfaklarından gelir, bu hegemonya tarafından eğitilmiş, finanse edilmişlerdir. (s. 112)

Erkek (ya da kadın) olarak o, aynı vitrine baktığı sürece, başka herkes aynıdır. (s. 114)

Felsefenin Tanımı

Felsefe, bir edimin yoğunluğu olarak, nesnesiz bir aşk gibidir. (s. 117)

Felsefenin anlam dışı hakikatleri yakalamasını sağlayan çıkarma işlemlerinin dört kipliği vardır.
Karar verilemez olan, olayla ilgilidir
Ayırt edilemez olan, özgürlükle ilgilidir
Türeyimsel olan, varlıkla ilgilidir
Adlandırılamayan, iyilikle ilgilidir.
Adlandırılamayanı adlandırılmaya zorlamak felaket yaratır.
Çıkarmayla ilgili dört figürün bağlantı şeması, felsefi bir hakikat doktrininin ayrıntılarını belirlemektedir. (s. 118)

Aşk Nedir

Aşk ile roman temelde eştir. (s. 122)

(Aşk) hiçbir şeyin eksikliğini gidermez
Aradaki farkı ödetir.
Aşk bir ilişki değildir.
Bir hakikat üretimidir. (s. 124)

İnsanlığın gerçekliğine yalnızca ve yalnızca (özgürleştirici) siyaset, (kavramsal) bilim, (yaratıcı) sanat ya da (duygusallık ile cinselliğin karışımına indirgenmemiş) aşk varsa tanıklık edilir. (s. 126)

Türkçeleştiren: Işık Ergüden & Tuncay Birkan
Metis Yayınları
Nisan 2006

BU ÖZETİN ALINDIĞI ASIL KAYNAK İÇİN TIKLAYINIZ>>>

Müfîd Ne Demektir?

İfâde eden, meramı güzel anlatan. Mânalı, mânidâr. Faydalı, faydayı mucib olan. Mütâlâsından istifade olunan.