HER ŞEY NEDEN GÜZELDİR – PEYAMİ SAFA GÜLAY

“Biz bu cihandan göçelim ol dost iline uçalım,
Arzu hevâdan geçelim gel dosta gidelim gönül.”
Yunus

“…hayır, hayır ileride bilecekler”
Nebe, 5

Bir şeye moralim bozulacağında, hadsizliğe bakınız, Allah’ın verdiği sözü -haşa- tutmayacağını düşünmüşüm gibi hissederim. Bu korkunç bir utanç. Ben de, hemen hemen herkes gibi, doğru olduğunu bildiğim şeyler işime gelmediğinde onları bir “iyi ama…” şerhiyle tevil etmenin peşine düşüyorum tabii. “İyi ama neden böyle oldu?”. Bu sorunun insan için normal bir soru olduğunu kabul etmek gerekir fakat, biraz dikkat edildiğinde kibir koktuğunu da kabul etmek şartıyla: “Bütün şartları yerine getirdim, istediğim şeyin olması gereken şey olduğuna da eminim, öyleyse istediğim şeyin gerçekleşmesi gerekirdi. Fakat, gerçekleşmedi. İyi ama neden böyle oldu?”. Herhangi bir konuda bütün şartları yerine getirdiğimizden de, istediğimiz şeyin olması gereken şey olduğundan da hiçbir zaman emin olamadığımızı itiraf etmeye bile gerek yok sanırım.

Vaadinden dönmeyecek olan Allah’tan, kendisine peygamberlik geldiğinde bir zırhı rehinde olan, cennetin kapısından benim için dönen İslam peygamberinden ya da bir kere ah dememiş Eyüp aleyhisselamdan… Bir şeye canım sıkılacağında, kimden utanacağımı şaşırıyorum. Hayatı boyunca hiçbir şeye sahip olmak istememiş -ve olmamış- annemden ya da yıllarca işe, sabah namazını iş yerinde kılacak kadar erken giden babamdan. Neden bu kadar hasbi idiler, bilmiyorum. Ama herhalde ben her fırsatta şikâyet eden, her tökezlediğinde bunu dünyanın ve insanların ne kadar kötü olduğuna bağlayan bir ehlikeyif olayım diye değil.

Canetti her arzunun bir bedeli olduğunu ve bir arzu için en büyük bedelin o arzunun gerçekleşmesi olduğunu düşünürken, “iyi ama…” teviline sığınmayan bir cesaret makamından konuşmuş oluyordu. Buradan hareketle, gerçekleşecek her arzumuzun sonucu kötü olacaktır çıkarımına varmayacağım. Çünkü, her ne kadar Canetti’nin ifadesi bize pek hareket alanı bırakmamış gibi görünse de, öyle değil. Fakat, ne yapıp edip, kendimizle arzuladığımız nesne arasındaki mesafenin arzuladığımız şeye dahil olduğunu tefrik etmek durumundayız. Böylelikle arzuladığımız şeye kavuştuğumuzda bu mesafenin, yani arzuladığımız şeye dahil olan bir şeyin ortadan kalkacağını ve dolayısıyla elde ettiğimiz şeyin istiyor olduğumuzdan farklı bir şey olacağını görebiliriz. Bu dikkati koruyabilirsek kavuştuğumuz şeyle istediğimiz şey arasındaki farklılığa da, kavuşamama durumundaki sükutu hayale de hazırlıklı oluruz. Dahası, ancak bu idrak sayesinde çok istediğimiz bir şeyin bize verilmeyişinin de bir anlamı olacağını kabul edebiliriz.

“Yapmış olduğumuz her şey”, diyor Goethe, kâtibi Eckermann tarafından tutulan notlarda, “bir gün gelir meyvesini verir. Ama akıllıca yapılmış doğru işlerimizden her zaman olumlu bir şey ortaya çıkacak demek değildir bu, tersi söz konusu olduğunda da olumsuz bir sonuç alınacak demek değildir, genellikle ortaya çıkan şeyler yapılanların tersidir.”

Ve devam ediyor: “Bir süre önce yayınevi sahipleri ile yapmış olduğum görüşmelerde bir hata yaptım, bu hatayı yapmış olmaktan dolayı da çok üzüntü duydum. Şimdi ise, o hatayı yapmamış olsaydım, daha büyük bir hataya düşmüş olacaktım gibi bir şekle dönüştü olaylar. Yaşamda hep böyle şeyler olur ve bunu bilen dünya insanlarının büyük bir cesaret ve rahatlıkla işlerine baktıkları görülür.”

Goethe istediği şeyin kendisine verilmesinin güzel olacağını düşünüyordu, fakat durumun böyle olmadığını sonradan anladı. Tıpkı, istediği şeyin kendisine verilmemesinin kötü bir şey olduğunu sanması fakat durumun böyle olmadığını daha sonra anlaması gibi.

Yapılan her şey mutlaka meyve verecektir. Hatamız, meyveyi istiyor olduğumuz şey sanmamızda. İstediğimiz fakat kavuşamadığımız bir şeyi, tam da kavuşamadığımız, yani kavuştuğumuzda nasıl bir hal alacağını bilmediğimiz için, kesinlikle güzel olacak bir şey olarak tahayyül ederiz. Acaba sandığımız gibi mi olacaktı? Acaba bugüne kadar sandığımız gibi mi oldu?

Elindekinin kusuruna, elinde olmayanınsa lüzumuna bakmak insanın kodlarına işlenmiştir. Bu kodları aşmalı, bu döngüyü kırmalıyız. Doğumuzla ölümümüz arasında, bizimle ilgili büyük hikâye yazılmaktadır. Bu arada gerçekleşen her şey, söz konusu hikâyenin unsurları olarak, bizimdir. Bizi asıl hikâyeye götürecek yolun taşları.

Her şey bunun için güzeldir. Her şeyin güzel olduğuna inanırken, bunu, bugünlerde entelektüel camiada çokça moda olan kasıtlı bir sinir bozuculuk adına da, herhangi bir çeşit Polyannacılıkla adına da yapmıyorum. Her şeyin güzel olduğunu biliyor, bazen güzelliği göremiyor olsam da ileride muhakkak bilecek olduğumu hatırımda tutmaya çalışıyorum.

Agamben Çıplaklıklar’da bir hadis alıntılıyor: “Tanrı melekleri yarattığında”, diye bildiriyor bu hadis, “onlar başlarını gökyüzüne kaldırdılar ve sordular: ‘Efendimiz kiminlesin?’. O da cevap verdi: ‘Haksızlığın kurbanı olanlarlayım, ta ki hakları geri verilinceye kadar’”.

Dünyada gerçekten can sıkıcı şeyler, gerçekten hakkı yenmiş insanlar yok mu? Elbette var. Fakat bu dayanılmaz çileler bile, zerre miktarı kadar dahi olsa iyiliğin ve kötülüğün hesabı Allah tarafından tutulduğu için, güzelliklerle karşılık bulacaktır.

Her şey bunun için güzeldir: Allah, ta ki hakları geri verilinceye kadar, haksızlığın kurbanı olanlarla olacağı için.

Bilvesile, hepimiz için büyük bir cesaret ve rahatlıkla işlerimize bakabilmeyi niyaz ediyorum.

Yorumlar

Müfîd Ne Demektir?

İfâde eden, meramı güzel anlatan. Mânalı, mânidâr. Faydalı, faydayı mucib olan. Mütâlâsından istifade olunan.