· Şu bu kemmiyet böbürlenmelerine paydos! Aslına bakarsanız, arsadaki odun yığınının gizli bir köşesinde tek bir kıvılcım noktasıyız biz! Odunların üstüne, yıllar ve asırlardır, yağmadık yağmur, düşmedik kar kalmadı. Onları küf basmış, pas yutmuş, rutubet bürümüş; üstelik Garp dünyasının bütün kanalizasyonları bu odunların üzerine akmıştır.
· İşte, arsadaki böyle bir odun yığının gizli bir köşesinde tek bir kıvılcım noktasıyız biz! Kim bilir hangi muazzez velînin mangalından sıçradık, hangi mübarek müminin fenerinden damladık, hangi muhterem mustaribin sigarasından düştük de; bu, süngerlerden daha ıslak ve çöp tenekelerinden daha kirli odun yığınının bir köşesinde karargâh kurduk.
· Bu odun yığını, uzaklarda, çok uzaklarda, ormanı temsil eden ve hergün bir ağacı daha köklerinden koparılıp mahut arsadaki yığına atılan münezzeh Türk milletinin içinde menhus bir zümredir; ve işte biz, böyle bir odun yığınının gizli bir noktasında tek bir kıvılcım noktasıyız!
· Dâva, bu odun yığınını, büyük ve ebedî oluş hummasiyle çatır çatır yakmak, onun alevleriyle güneşi soldurmak; ve üzerinde, kir, pas, küf, rutûbet, ne varsa, hepsini birden buhara çevirmek…
· Ateş, her pisliği yiyen, süpüren, götüren, yok eden ateş, mânevî ateş; sana âşığız!
· Doğru ama, bu odun yığını öyle bir kütle ki, üzerine, Şarkın ve Garbın bütün petrol kuyuları dökülse yine alev alacağa benzemiyor! Onu ıslatmak, onu küfletmek, onu pisletmek, onu rutûbet süngeri haline getirmek için, bazı sihirbazlar, babadan oğula menfi bir tarikat edebiyle el ele verip tam bir asır çalıştılar! Biz ki onun gizli bir köşesinde tek ve son kıvılcım noktasıyız, onu nasıl yakar, tutuşturur, alevlerle sarabiliriz?
· Biz, işte, Allahın böyle bir harikaya memur ettiği, pis sularda boğulmuş kimbilir hangi yanık bağrın sönmiyen ve istikbale sıçrıyan son zerresiyiz! Fırtınalar içinden geçtik, kasırgalı denizler üzerinden aştık, lâğım akıntılarını bir saman çöpüne sarılıp geçtik, yine sönmedik, yine bugünlere vardık; ve şimdi mahut odun yığınının gizli bir köşesinde pırıldamaktayız!
· Allahını ve Allahının Sevgilisini seven bu son tek kıvılcım noktasının üzerine titresin, onu Nuh’un gemisindeki son insanın son menî nutfesi gibi muhafaza etsin, onu gayet büyük bir ihtiyat ve itina ile üflesin, genişletsin; ve Allahtan lûtfedeceği mucizeyi beklesin!
· Bekleyiniz!
(İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, 16. baskı / s.560-561)
· İşte, arsadaki böyle bir odun yığının gizli bir köşesinde tek bir kıvılcım noktasıyız biz! Kim bilir hangi muazzez velînin mangalından sıçradık, hangi mübarek müminin fenerinden damladık, hangi muhterem mustaribin sigarasından düştük de; bu, süngerlerden daha ıslak ve çöp tenekelerinden daha kirli odun yığınının bir köşesinde karargâh kurduk.
· Bu odun yığını, uzaklarda, çok uzaklarda, ormanı temsil eden ve hergün bir ağacı daha köklerinden koparılıp mahut arsadaki yığına atılan münezzeh Türk milletinin içinde menhus bir zümredir; ve işte biz, böyle bir odun yığınının gizli bir noktasında tek bir kıvılcım noktasıyız!
· Dâva, bu odun yığınını, büyük ve ebedî oluş hummasiyle çatır çatır yakmak, onun alevleriyle güneşi soldurmak; ve üzerinde, kir, pas, küf, rutûbet, ne varsa, hepsini birden buhara çevirmek…
· Ateş, her pisliği yiyen, süpüren, götüren, yok eden ateş, mânevî ateş; sana âşığız!
· Doğru ama, bu odun yığını öyle bir kütle ki, üzerine, Şarkın ve Garbın bütün petrol kuyuları dökülse yine alev alacağa benzemiyor! Onu ıslatmak, onu küfletmek, onu pisletmek, onu rutûbet süngeri haline getirmek için, bazı sihirbazlar, babadan oğula menfi bir tarikat edebiyle el ele verip tam bir asır çalıştılar! Biz ki onun gizli bir köşesinde tek ve son kıvılcım noktasıyız, onu nasıl yakar, tutuşturur, alevlerle sarabiliriz?
· Biz, işte, Allahın böyle bir harikaya memur ettiği, pis sularda boğulmuş kimbilir hangi yanık bağrın sönmiyen ve istikbale sıçrıyan son zerresiyiz! Fırtınalar içinden geçtik, kasırgalı denizler üzerinden aştık, lâğım akıntılarını bir saman çöpüne sarılıp geçtik, yine sönmedik, yine bugünlere vardık; ve şimdi mahut odun yığınının gizli bir köşesinde pırıldamaktayız!
· Allahını ve Allahının Sevgilisini seven bu son tek kıvılcım noktasının üzerine titresin, onu Nuh’un gemisindeki son insanın son menî nutfesi gibi muhafaza etsin, onu gayet büyük bir ihtiyat ve itina ile üflesin, genişletsin; ve Allahtan lûtfedeceği mucizeyi beklesin!
· Bekleyiniz!
(İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, 16. baskı / s.560-561)