Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in güzel hasletlerini, mana köklerimizin münevverleri olan güzel insanların hayat hikâyelerindeki güzel anekdotları, ecdadın ruh inceliğinin tavan yaptığı hikâyelerini dinlerken ne kadar mest olur yüreğimiz. Adeta kendimizden geçeriz. Onların takipçisi olduğumuzu sanarak(!) müthiş bir heyecan duyar, göklere uçarız.
Düşmanlarına dahi adaletten taviz vermeden muamele eden Hz. Muhammed’in duruşu hangimizi mest etmez? Mevlana’nın “Ne olursan ol yine gel” çağrısına kim tepkisiz kalabilir? “Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil” diyen Yunus’un ince şuuru bizi nasıl tesiri altına almaz? Elbette birçoğu bu hususta, duygularla yüklü bir vaziyette: “Hakkın var kardeşim. Onlar bizler için kemale giden yolda ufuktaki güneş misalidir” diyecektir. Diyebilmelidir, demelidir de…
Ey bu gün yolunu kaybetmeye, aklını ve ruhunu boş hülyalara kaptırmaya başlayan, nisyan ile can dost olan, sevgiyi unutup yüreğini çorak araziye çeviren bedbaht insan! Ne oldu sana? Ne oldu da sevginin membaı, imanın ikamet yeri olan kalbini cennet bahçesi yapmak yerine çöle çevirdin? Rahmet yağmurlarından nasibini bu kadar mı kesmek istedin? Yoksa çölde görmüş olduğun seraplar seni daha mı mesut eyledi? Sevgisizliğin, öfkenin, hırsın, kavganın çöl güneşi gibi yüreğini kavurduğunu görmedin mi? Issız çöllere dönen benliğinde nedir bu bedevilikteki ısrarın?Kaldır başını! Kulak ver şu koca minarelerde ve kubbelerde inleyen sadaya. Bak seni çağırıyor. Kavgaya, öfkeye, düşmanlığa değil. Bir olmaya, iri olmaya, diri olmaya… Omuz omuza Hakk’ın divanında batıla karşı saf tutmaya… Yine en büyük kavgayı nefsine ve yüreğine musallat olanlara karşı vermeye…
Sen bu gün yolunu kaybettin kardeşim. Elinden tutup yol gösterenin yok. Düşünce ve fikirde, aksiyon ve harekette kıbleni kaybetmişsin. İşitip ardına takıldığın sözleri vuracak bir mihengin dahi meçhul. Duydukların ve “İNANMAK İSTEDİKLERİN” seni öyle sarhoş etmiş ki daldığın bu gaflet uykusu sana belki de Sultan Süleyman’da olmayan bir huzur ihsan etmiş sanıyorsun. Yolda geçen kardeşine bir selamı çok görüyor, komşunla iki günlük dünya menfaati ve siyaseti için kavga etmeyi maharet sayıyor, başkalarının yaşadığı acıya “Oh olsun” diyor, uhulet ve suhuletle iki kelam ederek çözülecek dünyalık meseleleri kavga ile çözmeye çalışıyorsan yüreğin çoraklaşmaya başlamıştır kardeşim. Rahmete susamış toprak misali kalması neden seni mutlu eder? Neden yüz çevirmektesin rahmet yağmurlarından?
Aç yüreğini sevginin tertemiz rahmetine! Yeşersin kardeşlik umutları. Tomurcuklansın dostluklar. Önce Allah’ın sonra senin elinde olan o güzelim yüreğini teslim etme soysuz ve çirkin membalara. Nefret tohumlarına inat, sevgi boy versin gönül Kâbe’nde. Dön yüzünü Beytullah’a. Sevgi ile mutmain bir yürek ile çık Hakk’ın huzuruna. Kim bilir miracın kul için belki de en lezzetlisi o andadır. Var Mevlana’nın dergâhına. Belki de Mesnevi’nin en güzel beyitleri o vakit kulağına fısıldanmış olacak. Oku Yunus’un dizelerini! Candan, yürekten oku! Belki şuurunda devrim yapacak, belki de seni Cennet-i Ala’nın kapılarına götürecek bir tılsım, bir anahtar vardır bu yolda.
Ve sana son sözlerim kardeşim… Kutlu Nebi hadis-i şerifinde “hikmetin mü ‘minin yitiği olduğunu ve onu arayıp bulmasını; bulunca da almasını” bizlere öğütlemişti. Bizlere hakikate giden yolda bir ufuk çizgisi daha işaret etmişti. Şimdi bu yitiğin yanına sevgiyi koymak da gerekmez mi? [1] Bunca öfke, bunca bağırış, acılar ve gözyaşı, kardeşin kardeşinin kanını oluk oluk akıtıp zerre ürpermemesi ve daha niceleri… Sevgiyi yitirdiğimizden değil mi?
Haklı isem “Eyvallah” der yoluna devam edersin. Haksız isem buyur iki kelam da sen eyle. Ama yüreğinde eseri olan (varsa) sevgi ile.
[1](Bunu söylemekten maksadımız hadis-i şerifi eksik görmek değil, üzücü bir hususa dikkat çekmektir.)
Düşmanlarına dahi adaletten taviz vermeden muamele eden Hz. Muhammed’in duruşu hangimizi mest etmez? Mevlana’nın “Ne olursan ol yine gel” çağrısına kim tepkisiz kalabilir? “Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil” diyen Yunus’un ince şuuru bizi nasıl tesiri altına almaz? Elbette birçoğu bu hususta, duygularla yüklü bir vaziyette: “Hakkın var kardeşim. Onlar bizler için kemale giden yolda ufuktaki güneş misalidir” diyecektir. Diyebilmelidir, demelidir de…
Ey bu gün yolunu kaybetmeye, aklını ve ruhunu boş hülyalara kaptırmaya başlayan, nisyan ile can dost olan, sevgiyi unutup yüreğini çorak araziye çeviren bedbaht insan! Ne oldu sana? Ne oldu da sevginin membaı, imanın ikamet yeri olan kalbini cennet bahçesi yapmak yerine çöle çevirdin? Rahmet yağmurlarından nasibini bu kadar mı kesmek istedin? Yoksa çölde görmüş olduğun seraplar seni daha mı mesut eyledi? Sevgisizliğin, öfkenin, hırsın, kavganın çöl güneşi gibi yüreğini kavurduğunu görmedin mi? Issız çöllere dönen benliğinde nedir bu bedevilikteki ısrarın?Kaldır başını! Kulak ver şu koca minarelerde ve kubbelerde inleyen sadaya. Bak seni çağırıyor. Kavgaya, öfkeye, düşmanlığa değil. Bir olmaya, iri olmaya, diri olmaya… Omuz omuza Hakk’ın divanında batıla karşı saf tutmaya… Yine en büyük kavgayı nefsine ve yüreğine musallat olanlara karşı vermeye…
Sen bu gün yolunu kaybettin kardeşim. Elinden tutup yol gösterenin yok. Düşünce ve fikirde, aksiyon ve harekette kıbleni kaybetmişsin. İşitip ardına takıldığın sözleri vuracak bir mihengin dahi meçhul. Duydukların ve “İNANMAK İSTEDİKLERİN” seni öyle sarhoş etmiş ki daldığın bu gaflet uykusu sana belki de Sultan Süleyman’da olmayan bir huzur ihsan etmiş sanıyorsun. Yolda geçen kardeşine bir selamı çok görüyor, komşunla iki günlük dünya menfaati ve siyaseti için kavga etmeyi maharet sayıyor, başkalarının yaşadığı acıya “Oh olsun” diyor, uhulet ve suhuletle iki kelam ederek çözülecek dünyalık meseleleri kavga ile çözmeye çalışıyorsan yüreğin çoraklaşmaya başlamıştır kardeşim. Rahmete susamış toprak misali kalması neden seni mutlu eder? Neden yüz çevirmektesin rahmet yağmurlarından?
Aç yüreğini sevginin tertemiz rahmetine! Yeşersin kardeşlik umutları. Tomurcuklansın dostluklar. Önce Allah’ın sonra senin elinde olan o güzelim yüreğini teslim etme soysuz ve çirkin membalara. Nefret tohumlarına inat, sevgi boy versin gönül Kâbe’nde. Dön yüzünü Beytullah’a. Sevgi ile mutmain bir yürek ile çık Hakk’ın huzuruna. Kim bilir miracın kul için belki de en lezzetlisi o andadır. Var Mevlana’nın dergâhına. Belki de Mesnevi’nin en güzel beyitleri o vakit kulağına fısıldanmış olacak. Oku Yunus’un dizelerini! Candan, yürekten oku! Belki şuurunda devrim yapacak, belki de seni Cennet-i Ala’nın kapılarına götürecek bir tılsım, bir anahtar vardır bu yolda.
Ve sana son sözlerim kardeşim… Kutlu Nebi hadis-i şerifinde “hikmetin mü ‘minin yitiği olduğunu ve onu arayıp bulmasını; bulunca da almasını” bizlere öğütlemişti. Bizlere hakikate giden yolda bir ufuk çizgisi daha işaret etmişti. Şimdi bu yitiğin yanına sevgiyi koymak da gerekmez mi? [1] Bunca öfke, bunca bağırış, acılar ve gözyaşı, kardeşin kardeşinin kanını oluk oluk akıtıp zerre ürpermemesi ve daha niceleri… Sevgiyi yitirdiğimizden değil mi?
Haklı isem “Eyvallah” der yoluna devam edersin. Haksız isem buyur iki kelam da sen eyle. Ama yüreğinde eseri olan (varsa) sevgi ile.
[1](Bunu söylemekten maksadımız hadis-i şerifi eksik görmek değil, üzücü bir hususa dikkat çekmektir.)
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır. Teşekkür ederiz.