İslam medeniyetinin tarihsel coğrafyası dünyanın merkezinde yer almaktadır. Bu coğrafya medeniyetin ortaya çıktığı, demir, tarım ve nihayetinde şehir devrimlerinin gerçekleştiği yerdir. Mezopotamya’da şehirlerin ortaya çıkmasıyla birlikte farklı toplulukların, dillerin ve dinlerin bir arada yaşamaya başladıklarını görürüz.
İbrahimî dinlerin ortaya çıktığı bu coğrafyada dinsel tecrübenin de dışlamaya değil, dahil etmeye dayandığını görürüz. İslam burada halkları bir araya getiren kadim düşünce ve siyasetin varisi olmuştur. Kendi siyasal görüşünü tahkim edilmiş bir azınlığın tahakkümü üzerine değil, her bir topluluğun kendisine alan bulabildiği bir yapıda formüle ederek sürdürmüştür. Sadece bununla kalmamış aynızamanda Çin’den Endülüs’e, Sudan’dan Kırım’a kadar geniş bir coğrafyayı bütünleşik ve akışkan bir hale getirerek kadim coğrafyanın bütün halklarının birbiriyle temasını sağlamıştır.
Avrupa’nın ve Çin'in kendi içinde kapandığı bir çağda Akdeniz’i bir barış gölüne çevirerek Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e kadar tüm eski dünyayı birleştiren bir işlev oynamıştır. Bu yönüyle dünya tarihinde hiçbir gelişme İslam kadar hemen her boyuttan muharrik olmamıştır. İslam getirdiği değişim dinamiği ile insanlığın yeni çağını başlatmıştır.
Artık farklı topluluklar sadece siyasal olarak bir arada yaşamakla kalmamakta aynı zamanda sınırsız bir dünyanın inşası için birlikte hareket etme imkanı bulmaktaydılar. Önceki aşamada imparatorlukların sağladığı siyasal birliğin imkanlarıyla hareketlenen bu ilişki ve entegrasyona İslam getirdiği yeni prensip ve uygulamalarla büyük bir ivme kazandırmış ve her manada beşeri sınırları azaltmıştır.
İslam’ın halklara, fikirlere ve mallara getirdiği hareketlilik oluşturduğu yeni modelin de evrensel bir mahiyet kazanmasına vesile olmuştur.
Bu konferansta bir dünya tarihi dönemlendirme denemesi dahilinde İslam'ın tarihsel yeri ve rolü ele alınacaktır.
Bu konferansta bir dünya tarihi dönemlendirme denemesi dahilinde İslam'ın tarihsel yeri ve rolü ele alınacaktır.