Öğütücü dediğimiz zaman özellikle aklımıza ‘bazı şeyleri
parçalarına ayırmaya yarayan alet’ benzeri bir tanım gelir. Peki bir makine
olan öğütücü zaman içerisinde bozularak işlevini yerine getiremeyecek hale gelmez mi? Kendilerine ‘öğrenci’
denildiği için öğrencilerin de temel amacı en iyi ihtimalle öğrenmektir. Yani
halihazırdaki eğitim sistemimizde ‘öğrenciler’ birer ‘öğrenici’, öğrenme
makinesi konumundadırlar.
İnsana sistematik olarak makine muamelesi yapmak
doğru mudur? Hiçbir ahlaki öğretinin insanın makine pozisyonunda olmasını uygun
görmeyeceği gerçeğini bir kenara bırakacak olsak bile, insanın bir öğrenme
makinesi olması durumunda bir gün bu makinenin bozulacağı aşikardır.
‘Öğreniciliğin’
bozulduğunu, herhangi bir mesleğe sahip olduktan sonra öğrenmeye oldukça soğuk bakan,
bunu gereksiz gören bir zamanlar ‘öğrenici’ olan insanları gördüğümüzde de anlayabiliyoruz.
Dolayısıyla insanın bir ‘öğrenici’ olamayacağı, olmaması gerektiği aşikardır.
Bu yüzden hem hayat boyu öğrenmeye teşvik hem de ‘öğrenicilik’ aynı anda eğitim
sisteminde gerçekleşemeyecek uygulamalardır.
İngilizcede education kelimesinin kökünün ‘lead out’
(içerden dışarıya çıkarmak) olduğunu belirtirken, eğitim kelimesinin kökünün
ise ‘eğ’mek olduğunu belirtiyor eğitimci Dr. Özgür Bolat. Yani öğrencilerimizin
özlerindeki bilgiye aç olan tarafı mı ortaya çıkarmalıyız yoksa onları kimi
zaman öz’lerinden de uzaklaştırarak eğmeye, bükmeye mi çalışmalıyız?
Sonuç
olarak ‘öğrenici’leri birer talep eden, talip olan, talebeler haline getirebilmek
(ya da eğitim alan insana kendindeki bu özü hatırlatmak) eğitimcinin en temel
görevlerinden biri olmalıdır. Çünkü bilgi edinmeyi araçsallaştıran ‘öğreniciler’
değil, hakikate ulaşma yolunda olan ‘talebeler’ dünyanın ve bir ülkenin
geleceğine ışık tutabileceklerdir.