SERHAT GÖK - İNSAN OLMAK VE İNSANIN AMACI

İnsan yaşamının amacı nedir? Çağlar boyunca insanoğlu bu gizemli sorunun cevabını aramış, bütün dinler ve felsefi sistemler bu soruya yönelik cevaplar sunmuştur. Şimdiye kadar soru o kadar çok kez sorulmuş ve o kadar çok kez cevaplanmıştır ki şuan birçoğumuz bu soruyu sormanın anlamsız olduğunu düşünürüz. Çünkü bulunduğumuz konum itibariyle konumumuz bu soruyu sorup hakkaniyetli bir cevap aramamızı boş uğraş olarak bize sunar. Daha doğmadan bu sorunun cevap bulduğu yapılar içinde buluruz kendimizi. Kısacası insan bir bütünsel yapının içinde bir yapı olmak üzere doğmuştur. Yani insan potansiyel özgür bir insan olarak doğmuş fakat potansiyelini içine düştüğü yapının içinde eritmiştir. İşte bu çalışmayla “İnsan yaşamının amacı nedir” sorusunu sormaya cüret edeceğiz.

Daha önce belirttiğimiz gibi bu sorunun birçoğumuzun zihninde kalıtsal doğru cevapları vardır. Biz bu kalıtsal doğrularla birlikte bu soruyu sormanın saçma olduğuna kanaat getirebiliriz. Fakat bu soruyu “Kendimiz” olarak cevapladık mı acaba? Yani bütün kalıtsal yapılardan sıyrılıp “benim amacı ne olmalı?” sorusunu sorabildik mi?

Bu nedenle “Kendimiz” olabilmenin yolunu bulmak zorundayız. Toplumsal, dilsel ve bilişsel yapılara sığınmaktan vazgeçmek durumundayız.

Birçoğumuz insanın amacı olarak başarıya ulaşma, mutlu olma, zevk alma, düşünme, okuma, yazma vs. gibi cevaplar veririz. Fakat bu cevaplar bize toplumsal yapının getirdikleridir ve kalıtsal “biz”e aittirler. Şöyle düşünelim bir insan okuyup yazmayı amaç olarak bize sunduğunda toplumun dışına çıktığında yani toplumsuz doğmuş olduğu bir ıssız adada bu amaçlarını gerçekleştirmenin peşine düşer miydi? Ya da başarılı olmanın toplumsuz bir insanın hayatındaki yeri ne olabilirdi? Zevki de aynı minvalde düşünürsek toplumsal insanın zevk aldığı birçok uğraş toplumsuz insanda nasıl bir etki uyandırırdı acaba? Öyleyse toplumsal insan ile toplumsuz (doğal) insanı ayırt etmemiz gerekiyor. Doğamızı keşfetmemiz gerekiyor. Toplumsal kalıtsallarımızdan sıyrılıp “kendimiz” olmamız gerekiyor.

“Kendimiz” olmamızın ilk şartı toplumsal taassubu reddetmekle başlıyor. Eğer Ömer bunu yapmasaydı nasıl Hz. Ömer olabilirdi? Ebu Talip bunu başaramadı, atalarının dininden vazgeçemedi ve kendisi olamadı. Batıdan bir misal olarak Marks’ı verebiliriz. Marks toplumsal taassubu çağında en iyi gören düşünürlerden biriydi. “Din afyondur” diyerek toplumsal taassubu reddetmişti.

“Kendimiz olmamızın” ikinci şartı içinde bulunduğumuz dilsel, toplumsal ve bilişsel yapıların kendi seçimimiz olup olmadığını sorgulamaktır. Bu yapılardan kendimizi soyutlarsak “İnsan yaşamının amacı nedir?” sorusunu sorabilme yolunu açmış oluruz. Ancak Allah’ın bizi yaratmış olduğu saf halimize dönersek bu soruyla karşılaşma imkânı buluruz.

Yorumlar

Müfîd Ne Demektir?

İfâde eden, meramı güzel anlatan. Mânalı, mânidâr. Faydalı, faydayı mucib olan. Mütâlâsından istifade olunan.