Henüz ölüp sıra yaptıklarımızın olduğu kadar yapmadıklarımızın hesabını vermeğe gelmediği için dünyada bulunma işinin ne şakasını, ne de felsefesini birbirinden koparabiliyoruz. İşin şakasının ve/veya felsefesinin birbirinden koparılamaması sebebiyle doğuşuna müracaat edilen şiir yazıldığı dili cari kıldığı nispette şiir olma vasfına liyakat kesp eder. Yanlış anlaşılmasın; şiir dili kurtararak var olmaz. Şiir dil vasıtasıyla kendini kurtarır. Robert Frost’un şiiri tercümede kaybolan şey olarak tarif ettiğini hatırlayalım. Buna Wittgenstein’ın felsefenin şiir yazılırmış gibi yapılması gerektiği uyarısını ilâve edelim. Bizim divan şairlerimizi şair yapan yazdıkları Farsça ve/veya Arapça divanlar olamazdı. Onlar bilhassa bizim divan şairlerimiz oldukları için bu böyleydi. Türklerin hem şiiri, hem de dilleri mecra bulma kolaylığına onların Türkçe divanları kanalından erdi. Buna mukabil küfrün iğvasına kapılarak güdülen Türk dilinin sadeleştirilerek (Ne demekse?), bilahare arılaştırılarak geliştirileceği iddiası Türklük aleyhine bir sinsi siyasetten başka bir şeyi ifade etmedi. Türkçe beyanı sözüm ona daha Türkçe bir farklı beyana tercüme etme tuhaflığına nesiller boyu katlanıldı.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır. Teşekkür ederiz.