Felsefenin Sonu W.V.Quine ,Doğallaştırılmış Epistemoloji ve A priori Bilgi adlı eser Sakarya Üniversitesi Din Felsefesi Öğretim üyelerinden Doç.Dr.Kemal Batak tarafından kaleme alınmıştır.Eser İz yayıncılık tarafından İnceleme Araştırma dizisi başlığı altında 2015 yılında basılmıştır.Önsöz ve giriş bölümünün ardından üç ana başlık ve sekiz ara başlıktan oluşan eser 104 sayfadan müteşekkildir.
Önsöz bölümünde yazar, eseri ortaya çıkaran üç motivasyona dikkat çeker.Bunlar;1-Çağdaş felsefede Naturalizmin en önemli temsilcisi sayılan W.V.Quine’i, bir önceki eseri ‘’Naturalizm Çıkmazı’’nda incelememiş olması.2-Metafizik naturalizmin epistemolojik naturalizme dayandığı ve empirik bilimin sadece ontolojik olarak değil epistemolojik/metodolojik olarak ta tek ölçüt olmasından mütevellit doğa üstü varlığın ve ilk felsefenin reddi anlamına geldiği 3-Quine’in ‘’Two dogmas of Empricisim’’ ve ‘’Epistemology Naturalised’’ adlı çalışmalarının 20.yüzyılın en önemli metinlerinden olması,ki bu metinlerde A priori bilgi mentafizik bir iman ve dogma olarak nitelenmektedir.Giriş bölümünde ise yazar, çağdaş analitik felsefeyi etkileyen önemli bir isim olarak Willard Van Orman Quine’e ve onun doğallaştırılmış epistemoloji projesine dikkat çeker.Bu projenin, felsefi teorilerin bilime uygun hale getirilmesi,bilimin felsefeye tahakkümü,geleneksel epistemolojinin ölümü ve en nihayetinde felsefi teorilerin bilim tarafından onanabilir olması gerektiği iddiasının,pek çok analitik felsefe yapma biçimlerini etkilediğini iddia eder.
Birinci bölüm Quine’in doğallaştırılmış epistemoloji iddiasının ne anlama geldiğinin anlaşılması açısından mühimdir.Bu noktada doğallaştırılmış epistemolojinin ivme kazandırdığı okulda,bütün felsefi alanlar-nöroloji,DNA,genetik,evrim biyolojisi,bilişsel bilim gibi doğal bilim alanındaki gelişime paralel olarak-bilime bağlanmaya çalışılmakta ve geleneksel felsefe kendisinden kurtulunması gereken harabe olarak tanımlanmaktadır.Yazar burada felsefenin bugünkü durumuna ilişkin bir saptama yaparak ‘’Quineci doğallaştırılmış epistemolojinin, aslında Platon’dan Hegel’e kadar bütün bir felsefi geleneği-ki bu gelenek tanrı ve gayrı maddi ruh ideasına yatırım yapması yönüyle dikkat çekicidir- reddettiğini özellikle belirtir.’’Quine’nin Kartezyen kesinlik arayışını ümitsiz bir dava olarak görmesi ve ‘’kartezyen rüya’’ olarak nitelediği bilimsel metodun kendisinden daha sağlam bir bilimsel kesinlik için bir temelin var olduğu tezini, kendi epistemolojisi için bir tehdit olarak görmesi dikkat çekicidir.Oysa ki bilimin kendisine dayandığı epistemoloji olarak ilk felsefe, Quine’nin iddiasının temelsiz olduğunu ortaya koymaktadır.
Quine epistemolojisinin Descartes,Locke ve Carnap gibi temelci epistemologların yaptığının aksine, doğal bilim için zihinsel varlığı,mesela duyu verisini,a priori önermeleri temel kılmayışı ve ayrıca duyu verisini fiziksel varlıklara dayanması gerekmeyen ancak fiziksel dünyaya dair teorilerimizin temelinde yer alan bir şey olarak tasarlandığını iddia etmesi,naturalist epistemoloğun önsel duyu verisini reddetmesine ve meseleyi nedensellik zinciri ile beyine bakarak anlamaya çalışmasına sebep olmuştur.Böylece gözlem gücümüz ve buna dayalı alem tasavvurumuz empirik bilimin ve psikolojinin konusu haline gelmektedir.Hatta Quine epistemolojisine göre inanç sistemleri dahi,psikolojinin verileri ışığında çözümlenebilmektedir.Duyu verisi hakkında Quine’ci epistemolojinin bu iddiası, geleneksel bilgi teorilerinde önemli bir yere sahip olan duyu verisinin itibarsızlaşmasına sebep olmaktadır.Maturidi’den Gazali ye kadar İslam kelamcılarının büyük çoğunluğu bilginin kaynaklarını sıralarken vahiy,akıl,duyular ve doğru haber(haberi sadık) şeklinde bir tasnif yaparlar.Quine epistemolojisinin bilimsel bilgi temelli duyu verisi açıklaması bu nedenle sorunlu olmaktadır.
Naturalizm, Quine göre doğal bilimleri gerçekliğin bir soruşturması olarak görmektedir.Böylece realite bizzat bilimin içinde betimlenen ve belirlenen bir olgu olmaktadır.Bu durum aynı zamanda geleneksel felsefenin uhdesinde olan inanç/imanı gerekçelendirme ve olumlama ameliyesini bilimin faaliyetleri çerçevesine hasrederek,klasik ontolojinin ve metafiziğin görevini empirik bilimin konusu haline getirmektedir.Bu perspektif Quine’nin,yazarımızın ifadesiyle,ontolojik görüşünün fizikalizm/materyalizm olduğunun bir kanıtıdır.Empirik/bilimsel metodun bilginin elde edilişinde mutlak/tek otorite olduğunun kabulü, epistemolojik/metodolojik naturalizmin özü olarak belirginlik kazanmaktadır.Quine epistemolojisinin bu monist karakteri, kitabın başlığında da ifadesini bulan felsefenin sonunu getiren, daha doğrusu felsefe yapmanın imkanlarını ortadan kaldıran bir durumun da tezahür etmesine sebep olmuştur.Hatta denebilir ki, Quine epistemolojisi bilimsel bilginin monizmini terviç ettirerek, henüz 19.ve 20.yüzyılın bilimsel inkişafına sahip olmayan dönemlerde ortaya konulan felsefi birikimi itibarsız hale getirmektedir.Ancak Quine, elbette ki epistemolojiyi mutlak anlamda reddetmemekte,onu empirik psikolojinin içinde bir doğal bilim olarak gördüğünü ve böylece psikolojinin geleneksel epistemolojinin işlevlerini devraldığını iddia etmektedir.Bir nevi kulağı tersten tutma anlamına gelen bu iddia,psikoloji biliminin temel kaynağı olan empirik metodu merkezileştirmektedir.Buna kısaca insanın laboratuar malzemesi haline getirilmesi de denebilir.
Bu noktada yazarımızın doğallaştırılmış epistemolojiyi tanıtırken/tanımlarken işaret ettiği ‘’kartezyen epistemolojinin a priori bir girişimle gözlemden, duyu delilinden hareketle bilim yapma tarzına karşıt olarak, doğallaştırılmış epistemolojinin doğrudan doğal bilimden hareket eden bir karaktere sahip olduğu’’ argümanı kitabın ana omurgasını oluşturması bakımından önemlidir.’’Bilgi’’nin doğallaştırılmış epistemolojide, a priori yöntemlerle elde edilen ve geleneksel epistemolojide ‘’gerekçelendirilmiş doğru inanç’’ olarak tanımlanan değil, fiziksel bir varlık olarak insanda ortaya çıkan ve nedensel süreçlerin ürünü olan doğal bir fenomen olarak tanımlanması,Quine epistemolojisinin esas noktalarından biridir. Bu noktada yazarımızın düşüncesini temellendirmek amacıyla Quine’den alıntıladığı şu cümleler önemlidir diye düşünüyorum;’’eski epistemologlardan farklı olarak,bilim için bilimin kendisinden daha sağlam bir temel aramıyoruz.Böylece,biz bilimin kendisini,bilimin kökenlerini incelerken kullanma konusunda özgürüz.Bu,bilimde daima olduğu gibi,diğer problemlere cevaplarımız yardımıyla bir problemi ele alma meselesidir.’’
Pekiyi bilimin yanıldığı durumlarda ne olacaktır?Quine, bilimin sürekli ilerleyen ve ilerlerken de önceki bilgiyi yanlışlayabilen,örneğin maddenin en küçük yapı taşı atom olarak bilinirken artık atom altı parçacıkların olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış durumdadır, karaktere sahip olduğunu bilmemekte midir?Bu sorulara Quine’in cevabı ilginçtir.Yazarımızın da dikkat çektiği üzere, Quine bilim adamlarının hakikatin peşinde koştuğunu ve fakat hakikati buyurmadığını iddia ederek Kantçı bir perspektifle bilimi saf aklın ideali olan aşkın bir şey olarak gördüğünü söyler.Ancak bu durumda, yanlış olduğu ‘’sanılan’’ bilgiye dayanarak oluşturulan epistemolojinin durumu ne olacaktır sorusu cevapsız kalmaktadır.Bu noktada yazarımızın liberal naturalist Hilary Putnam’dan aldığı şu cümleler oldukça önemlidir.’’Felsefenin ahlaki tutkusundan ya da teorik tutkusundan feragat etmek sadece felsefenin konusunu öldürmek değil;aynı zamanda entelektüel ve manevi(spiritual) olarak intihar etmektir.’’Bu cümleler Quine naturalizmi açısından oldukça sarsıcı olmakla birlikte geleneksel felsefenin yeniden canlanması anlamında da ümit verici görünmektedir.
İkinci bölümde yazar Quine’in doğallaştırılmış epistemolojisi,normativite ve koltuk felsefesi başlığıyla birinci bölümde betimlediği doğallaştırılmış epistemolojiyi normatiflik ve koltuk felsefesi bağlamında eleştirel olarak değerlendirmektedir.Bu noktada geleneksel epistemolojinin tek doğru bilginin bilimsel bilgi olmadığı,bilimsel bilgi haricinde de ,felsefi metotlarla,bilgi elde etmenin mümkün olduğu yönündeki kanaatine dikkat çekilmektedir.Yazarımızın geleneksel epistemolojide bilginin ‘’gerekçelendirilmiş doğru inanç’’ şeklinde tanımlandığı yönündeki tespiti oldukça önemlidir.Quine’in inançları iradi şeyler olarak görmekten ziyade eğilimler olarak görmesi,inancın psikolojinin ilgi alanına girmesini sağlamıştır.Böylece inanç, empirik metotlarla gerekçelendirilebilen,tıpkı yeme,içme,şehvet duyma gibi,insiyaki bir durum olarak değerlendirilmiş olmaktadır.Oysa ki bilgi hakkında tefekkür, epistemolojik geleneğin merkezinde yer alır.Bu noktada yazarımızın ‘’psikolojik bir kavram olarak ‘’inanç’’ın,semantik metafizik bir kavram olarak ‘’doğru’’nun,’’gerekçelendirme’’,’’delil’’,’’rasyonalite’’ ve ‘’güvence’’ gibi normatif epistemik kavramlarla ilişki kurması sebebiyle epistemolojik bir boyuta sahip olmaktadır’’ kanaati, Quineci doğalcılığın reddi anlamında, mühimdir.Çünkü normatif epistemik kavramlar,psikolojik ve semantik kavramlarla belli bir bağlantıyla ‘’bilgi’’denilen ürün vermektedir.Oysa ki Quine, geleneksel epistemolojide inanç ve inanç sistemi olarak adlandırılan olguların yerine ‘’teoriler’’ ve ‘’temsiller’’ifadelerini kullanarak bunların ‘’duyusal girdi’’ ve ‘’bilişsel çıktı’’ olarak nedensel ilişkisi üzerinde yoğunlaşır.
İnancın normatif olduğunu iddia eden Quine epistemolojisi, bunun bilimsel gerekçelendirmesinin yapılabilmesi için ‘’duyusal girdi’’ ve ‘’bilişsel çıktı’’ kavramlarına başvurur. Ancak burada yazarımızın ifadesiyle, sorulması gereken bazı sorular vardır.’’Duyu girdisi’’ ile ‘’bilişsel çıktıyı’’ kim betimleyecek? Betimleyen kişi neye,niçin ve hangi biçimde inanmamıza da karar vermiş olmayacak mı? ‘’İdrak eden özne’’ rasyonel bir fail olarak varsayılacak mı? İdrak eden özneden sadır olan hangi çıktılar teori olarak adlandırılacak? Görüldüğü üzere tüm bu sorular normatifliği reddeden Quineci doğallaştırılmış epistemolojinin, bizzat kendisinin norm koyucu olmaya aday olduğunu göstermektedir.Dolayısıyla Quine epistemolojisi iddia edildiği üzere ‘’betimsel bir bilim’’ olmaktan çıkmakta,normatif bir bilim olmaktadır.Yazarımızın da ifadesiyle ‘’Quine’e göre doğallaştırılmış epistemoloji görevi/amacı doğruya,bir diğer ifadeyle tahmine ulaşmaktır.Bu da mühendisliğin bir dalı olan normatif epistemolojiye,normlara dayanarak gerçekleştirilir.Epistemoloji empirik psikolojinin,daha tam bir ifadeyle,bilimin bir parçası olduğuna göre,aslında bilim bazı amaçlara,normlara sahiptir.’’Böylece Quine geleneksel epistemolojiden aldığı norm koyma hakkını bilime vererek ‘’yerini alma naturalizmine’’ geçiş yapmaktadır.Bu geçiş vesilesiyle geleneksel epistemolojinin ‘’inançlarımıza nasıl ulaşmalıyız?’’ normatif sorununun yerine ‘’inançlarımıza nasıl ulaşıyoruz?’’ betimsel sorunu ikame edilerek,bu soruların birbirinden bağımsız olmadığı ve ikinci soruna empirik psikoloji yardımıyla cevap bulunarak birinci sorunun da çözüleceği iddiasıyla bilimsel yaklaşım normatif bir mahiyette dayatılmaktadır.Böylece neyin onaylanacağı konusunda,Quine’nin önerisiyle,doğallaştırılmış epistemolojinin en yüksek normatif öğüdü olan ‘’empirizm’’i-çünkü bilimin kendisinden daha büyük bir mahkeme yoktur- dinlemekten başka çaremiz kalmamaktadır.
Kitabın son bölümünde yazar Quine’in a priori/önsel bilgiyi reddi üzerine bir değerlendirme yapmaktadır.Quineci doğallaştırılmış naturalizmin a priori olmadan,Putnam’a göre, makul bir epistemolojinin ilk taslağını çizmiş olması tarihsel bir öneme sahiptir.Yazarımızın rasyonalist ve empirist metafiziğin en önemli konularından bir olarak değerlendirdiği a priori bilgi Aristoteles’in ‘’ilk ilkeler’’,’’ilk öncüller’’,Descartes’in ‘’açık ve seçik idea’’ olarak adlandırdığı,Putnam’ın ise ‘’her durumda onaylanan bilgi’’ dediği bilgilerdir.Quine’in doğallaştırılmış epistemolojisi, bilginin tek bir metotla,empirik yolla,elde edileceğini savunduğu için elbette ki a priori bilgiyi reddetmektedir.Çünkü deneyime dayanmayan veya doğruluğu test edilemeyen bir bilgi varsa bu empirizmin reddi anlamına gelir ve terk edilmelidir.Tefekkür ameliyesinin sonunda ortaya çıkan ve İslam düşünce geleneğinde ‘’ilka,ilham veya Bergsoncu bir ifadeyle sezgi’’ olgularının reddi anlamına da gelen Quineci doğallaştırılmış epistemolojinin yüzlerce yıllık felsefe geleneğini yok sayan bir perspektife sahip olduğu söylenebilir.Böylece Quine a priori bilgi bağlamında ‘’hiçbir ifade revizyondan muaf değildir’’ diyerek kendi dayanağını oluşturmaktadır.Quine’nin revize edilmekten ne anladığını görmemiz açısından yazarımızın dikkat çektiği Kepler-Batlamyus,Einstain-Newton,Darwin-Aristoteles karşılaştırması önemlidir.Bilindiği üzere,Avrupa’da yaşanan 17.yüzyıl bilim devrimiyle doğa mekanist,bilim determinist,felsefe ise pozitivist bir karakter kazanmıştır.Kadim/geleneksel anlayışın organik/canlı evreninin yerine Newton öncülüğünde mekanist, yani saat gibi işleyen bir makine evren tasavvuruna geçiş yapılıştır.Böylece evren,kutsal olandan arındırılmış ve sonraları Bacon’un çerçevesini çizdiği ‘’kendisine işkence yapılarak sırlarına ulaşılacak olan’’ bir ‘’yer’’ olarak görülmeye başlanmıştır.Quine’nin revizyondan kastının 17.yüzyıl ve sonrasında yaşananlar bağlamında ve kadim-modern çatışmasını andıran bir perspektifte olması dikkat çekicidir.
Quine’nin ontolojik sorunlarla doğal bilimin sorunlarını eşit görmesi onun inanç ağı teorisini geliştirmesine sebep olmuştur. Yazarımızın da dikkat çektiği üzere Quine’nin inanç ağı teorisine göre ‘’bizim bütün inançlarımız karşılıklı ve karmaşık bir biçimde,bazıları çevreye daha yakın –teorik fiziksel ifadeler gibi-bazıları merkeze daha yakın –mantık ve ontoloji gibi-bir biçimde birbiriyle ilişkilidir.’’Böylece Quine a priori bilginin revize edilebilir olduğu ön kabulünü öne sürer.Yazarımızın geleneksel epistemoloji bağlamında a priori bilginin özelliklerini sıralarken Alvin Goldman’dan yaptığı alıntı meselenin anlaşılması bağlamında önemlidir.A priori bilgi; 1-deneyime dayanmaması 2-Zorunluluk 3-Ezeli ve soyut nesneleri konu alması 4-Yanılmazlık 5-Kesinlik 6-Rasyonel olarak revize edilemezlik.Quine’in hiçbir şey revizyondan muaf değildir buna a priori bilgi de dahil derken yukarıda sıralanan tüm özelliklerin revize edilebilir olduğunu iddia etmesi doğallaştırılmış epistemolojinin anlaşılması açısından mühimdir.Quine bu durumu şöyle gerekçelendirmektedir:
1-Bir doğru ancak revize edilemezse a priori doğrudur.
2-Bütün doğrular revize edilebilir
Öyleyse mutlak olarak a priori doğru yoktur.
Bu noktada yazarımız, Quine iki noktada itiraz ederek meseleyi vuzuha kavuşturmaktadır.’’1-Quine’in ‘’bütün ifadeler revize edilebilir’’ iddiasının kendisi a priori midir? Bu imkansızdır.Çünkü Quine zaten bu ifadeyle a priori bilgiyi reddetmektedir.2-Eğer bütün ifadeler revize edilebilir ise Quine’nin bu ifadesi de revize edilebilir olmalıdır.Bu durumda bu önerme kendisini çürüten bir önerme olduğu için zayıf bir rasyonaliteye sahip olmaktadır.Dolayısıyla revize eden empirik bilgi de revize edilebilir olacaktır.Böylece ‘’anlama’’ dair pesimist görüş, ‘’bilginin gelişimine’’ dair de pesimizme sahip olacaktır.’’Ayrıca yazarımız Hilary Putnam’ın,vazgeçmenin asla rasyonel olmayacağı en azından bir tane a priori doğru vardır.Bu da ‘’hiçbir ifade hem doğru hem yanlış olamaz’’ diyen çelişmezlik ilkesidir tespitinden hareketle, Quine’nin a priori doğruları reddeden tezini çürütmektedir.
Sonuç olarak kitap,Quine’in doğallaştırılmış epistemolojisinin gerek ‘’ne’’liği ve ‘’nasıl’’lığı hususunun anlaşılmasını temin etmesi gerekse de bu epistemolojinin geleneksel ve modern felsefi argümanlar çerçevesinde nitelikli bir eleştirisinin yapılması yönüyle önemli bir işlev görmektedir.Post-modernizmin ‘’merkezsiz’’,’’öznesiz’’ ve ‘’bilinemezci’’ karakteristiğinin küre ölçeğinde yaygınlaştırılması çabalarına karşı,geleneksel epistemolojinin,bu kitap bağlamında,yeniden gündemleştirilmesi kayda değer bir çabadır.Quine’nin,özellikle a priori bilginin reddi bağlamında,tam bir post-modern dönem filozofu olduğu söylenebilir.Bu bağlamda kitap, aynı zamanda post-modern felsefenin reddi anlamına da gelmektedir.
Önsöz bölümünde yazar, eseri ortaya çıkaran üç motivasyona dikkat çeker.Bunlar;1-Çağdaş felsefede Naturalizmin en önemli temsilcisi sayılan W.V.Quine’i, bir önceki eseri ‘’Naturalizm Çıkmazı’’nda incelememiş olması.2-Metafizik naturalizmin epistemolojik naturalizme dayandığı ve empirik bilimin sadece ontolojik olarak değil epistemolojik/metodolojik olarak ta tek ölçüt olmasından mütevellit doğa üstü varlığın ve ilk felsefenin reddi anlamına geldiği 3-Quine’in ‘’Two dogmas of Empricisim’’ ve ‘’Epistemology Naturalised’’ adlı çalışmalarının 20.yüzyılın en önemli metinlerinden olması,ki bu metinlerde A priori bilgi mentafizik bir iman ve dogma olarak nitelenmektedir.Giriş bölümünde ise yazar, çağdaş analitik felsefeyi etkileyen önemli bir isim olarak Willard Van Orman Quine’e ve onun doğallaştırılmış epistemoloji projesine dikkat çeker.Bu projenin, felsefi teorilerin bilime uygun hale getirilmesi,bilimin felsefeye tahakkümü,geleneksel epistemolojinin ölümü ve en nihayetinde felsefi teorilerin bilim tarafından onanabilir olması gerektiği iddiasının,pek çok analitik felsefe yapma biçimlerini etkilediğini iddia eder.
Birinci bölüm Quine’in doğallaştırılmış epistemoloji iddiasının ne anlama geldiğinin anlaşılması açısından mühimdir.Bu noktada doğallaştırılmış epistemolojinin ivme kazandırdığı okulda,bütün felsefi alanlar-nöroloji,DNA,genetik,evrim biyolojisi,bilişsel bilim gibi doğal bilim alanındaki gelişime paralel olarak-bilime bağlanmaya çalışılmakta ve geleneksel felsefe kendisinden kurtulunması gereken harabe olarak tanımlanmaktadır.Yazar burada felsefenin bugünkü durumuna ilişkin bir saptama yaparak ‘’Quineci doğallaştırılmış epistemolojinin, aslında Platon’dan Hegel’e kadar bütün bir felsefi geleneği-ki bu gelenek tanrı ve gayrı maddi ruh ideasına yatırım yapması yönüyle dikkat çekicidir- reddettiğini özellikle belirtir.’’Quine’nin Kartezyen kesinlik arayışını ümitsiz bir dava olarak görmesi ve ‘’kartezyen rüya’’ olarak nitelediği bilimsel metodun kendisinden daha sağlam bir bilimsel kesinlik için bir temelin var olduğu tezini, kendi epistemolojisi için bir tehdit olarak görmesi dikkat çekicidir.Oysa ki bilimin kendisine dayandığı epistemoloji olarak ilk felsefe, Quine’nin iddiasının temelsiz olduğunu ortaya koymaktadır.
Quine epistemolojisinin Descartes,Locke ve Carnap gibi temelci epistemologların yaptığının aksine, doğal bilim için zihinsel varlığı,mesela duyu verisini,a priori önermeleri temel kılmayışı ve ayrıca duyu verisini fiziksel varlıklara dayanması gerekmeyen ancak fiziksel dünyaya dair teorilerimizin temelinde yer alan bir şey olarak tasarlandığını iddia etmesi,naturalist epistemoloğun önsel duyu verisini reddetmesine ve meseleyi nedensellik zinciri ile beyine bakarak anlamaya çalışmasına sebep olmuştur.Böylece gözlem gücümüz ve buna dayalı alem tasavvurumuz empirik bilimin ve psikolojinin konusu haline gelmektedir.Hatta Quine epistemolojisine göre inanç sistemleri dahi,psikolojinin verileri ışığında çözümlenebilmektedir.Duyu verisi hakkında Quine’ci epistemolojinin bu iddiası, geleneksel bilgi teorilerinde önemli bir yere sahip olan duyu verisinin itibarsızlaşmasına sebep olmaktadır.Maturidi’den Gazali ye kadar İslam kelamcılarının büyük çoğunluğu bilginin kaynaklarını sıralarken vahiy,akıl,duyular ve doğru haber(haberi sadık) şeklinde bir tasnif yaparlar.Quine epistemolojisinin bilimsel bilgi temelli duyu verisi açıklaması bu nedenle sorunlu olmaktadır.
Naturalizm, Quine göre doğal bilimleri gerçekliğin bir soruşturması olarak görmektedir.Böylece realite bizzat bilimin içinde betimlenen ve belirlenen bir olgu olmaktadır.Bu durum aynı zamanda geleneksel felsefenin uhdesinde olan inanç/imanı gerekçelendirme ve olumlama ameliyesini bilimin faaliyetleri çerçevesine hasrederek,klasik ontolojinin ve metafiziğin görevini empirik bilimin konusu haline getirmektedir.Bu perspektif Quine’nin,yazarımızın ifadesiyle,ontolojik görüşünün fizikalizm/materyalizm olduğunun bir kanıtıdır.Empirik/bilimsel metodun bilginin elde edilişinde mutlak/tek otorite olduğunun kabulü, epistemolojik/metodolojik naturalizmin özü olarak belirginlik kazanmaktadır.Quine epistemolojisinin bu monist karakteri, kitabın başlığında da ifadesini bulan felsefenin sonunu getiren, daha doğrusu felsefe yapmanın imkanlarını ortadan kaldıran bir durumun da tezahür etmesine sebep olmuştur.Hatta denebilir ki, Quine epistemolojisi bilimsel bilginin monizmini terviç ettirerek, henüz 19.ve 20.yüzyılın bilimsel inkişafına sahip olmayan dönemlerde ortaya konulan felsefi birikimi itibarsız hale getirmektedir.Ancak Quine, elbette ki epistemolojiyi mutlak anlamda reddetmemekte,onu empirik psikolojinin içinde bir doğal bilim olarak gördüğünü ve böylece psikolojinin geleneksel epistemolojinin işlevlerini devraldığını iddia etmektedir.Bir nevi kulağı tersten tutma anlamına gelen bu iddia,psikoloji biliminin temel kaynağı olan empirik metodu merkezileştirmektedir.Buna kısaca insanın laboratuar malzemesi haline getirilmesi de denebilir.
Bu noktada yazarımızın doğallaştırılmış epistemolojiyi tanıtırken/tanımlarken işaret ettiği ‘’kartezyen epistemolojinin a priori bir girişimle gözlemden, duyu delilinden hareketle bilim yapma tarzına karşıt olarak, doğallaştırılmış epistemolojinin doğrudan doğal bilimden hareket eden bir karaktere sahip olduğu’’ argümanı kitabın ana omurgasını oluşturması bakımından önemlidir.’’Bilgi’’nin doğallaştırılmış epistemolojide, a priori yöntemlerle elde edilen ve geleneksel epistemolojide ‘’gerekçelendirilmiş doğru inanç’’ olarak tanımlanan değil, fiziksel bir varlık olarak insanda ortaya çıkan ve nedensel süreçlerin ürünü olan doğal bir fenomen olarak tanımlanması,Quine epistemolojisinin esas noktalarından biridir. Bu noktada yazarımızın düşüncesini temellendirmek amacıyla Quine’den alıntıladığı şu cümleler önemlidir diye düşünüyorum;’’eski epistemologlardan farklı olarak,bilim için bilimin kendisinden daha sağlam bir temel aramıyoruz.Böylece,biz bilimin kendisini,bilimin kökenlerini incelerken kullanma konusunda özgürüz.Bu,bilimde daima olduğu gibi,diğer problemlere cevaplarımız yardımıyla bir problemi ele alma meselesidir.’’
Pekiyi bilimin yanıldığı durumlarda ne olacaktır?Quine, bilimin sürekli ilerleyen ve ilerlerken de önceki bilgiyi yanlışlayabilen,örneğin maddenin en küçük yapı taşı atom olarak bilinirken artık atom altı parçacıkların olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış durumdadır, karaktere sahip olduğunu bilmemekte midir?Bu sorulara Quine’in cevabı ilginçtir.Yazarımızın da dikkat çektiği üzere, Quine bilim adamlarının hakikatin peşinde koştuğunu ve fakat hakikati buyurmadığını iddia ederek Kantçı bir perspektifle bilimi saf aklın ideali olan aşkın bir şey olarak gördüğünü söyler.Ancak bu durumda, yanlış olduğu ‘’sanılan’’ bilgiye dayanarak oluşturulan epistemolojinin durumu ne olacaktır sorusu cevapsız kalmaktadır.Bu noktada yazarımızın liberal naturalist Hilary Putnam’dan aldığı şu cümleler oldukça önemlidir.’’Felsefenin ahlaki tutkusundan ya da teorik tutkusundan feragat etmek sadece felsefenin konusunu öldürmek değil;aynı zamanda entelektüel ve manevi(spiritual) olarak intihar etmektir.’’Bu cümleler Quine naturalizmi açısından oldukça sarsıcı olmakla birlikte geleneksel felsefenin yeniden canlanması anlamında da ümit verici görünmektedir.
İkinci bölümde yazar Quine’in doğallaştırılmış epistemolojisi,normativite ve koltuk felsefesi başlığıyla birinci bölümde betimlediği doğallaştırılmış epistemolojiyi normatiflik ve koltuk felsefesi bağlamında eleştirel olarak değerlendirmektedir.Bu noktada geleneksel epistemolojinin tek doğru bilginin bilimsel bilgi olmadığı,bilimsel bilgi haricinde de ,felsefi metotlarla,bilgi elde etmenin mümkün olduğu yönündeki kanaatine dikkat çekilmektedir.Yazarımızın geleneksel epistemolojide bilginin ‘’gerekçelendirilmiş doğru inanç’’ şeklinde tanımlandığı yönündeki tespiti oldukça önemlidir.Quine’in inançları iradi şeyler olarak görmekten ziyade eğilimler olarak görmesi,inancın psikolojinin ilgi alanına girmesini sağlamıştır.Böylece inanç, empirik metotlarla gerekçelendirilebilen,tıpkı yeme,içme,şehvet duyma gibi,insiyaki bir durum olarak değerlendirilmiş olmaktadır.Oysa ki bilgi hakkında tefekkür, epistemolojik geleneğin merkezinde yer alır.Bu noktada yazarımızın ‘’psikolojik bir kavram olarak ‘’inanç’’ın,semantik metafizik bir kavram olarak ‘’doğru’’nun,’’gerekçelendirme’’,’’delil’’,’’rasyonalite’’ ve ‘’güvence’’ gibi normatif epistemik kavramlarla ilişki kurması sebebiyle epistemolojik bir boyuta sahip olmaktadır’’ kanaati, Quineci doğalcılığın reddi anlamında, mühimdir.Çünkü normatif epistemik kavramlar,psikolojik ve semantik kavramlarla belli bir bağlantıyla ‘’bilgi’’denilen ürün vermektedir.Oysa ki Quine, geleneksel epistemolojide inanç ve inanç sistemi olarak adlandırılan olguların yerine ‘’teoriler’’ ve ‘’temsiller’’ifadelerini kullanarak bunların ‘’duyusal girdi’’ ve ‘’bilişsel çıktı’’ olarak nedensel ilişkisi üzerinde yoğunlaşır.
İnancın normatif olduğunu iddia eden Quine epistemolojisi, bunun bilimsel gerekçelendirmesinin yapılabilmesi için ‘’duyusal girdi’’ ve ‘’bilişsel çıktı’’ kavramlarına başvurur. Ancak burada yazarımızın ifadesiyle, sorulması gereken bazı sorular vardır.’’Duyu girdisi’’ ile ‘’bilişsel çıktıyı’’ kim betimleyecek? Betimleyen kişi neye,niçin ve hangi biçimde inanmamıza da karar vermiş olmayacak mı? ‘’İdrak eden özne’’ rasyonel bir fail olarak varsayılacak mı? İdrak eden özneden sadır olan hangi çıktılar teori olarak adlandırılacak? Görüldüğü üzere tüm bu sorular normatifliği reddeden Quineci doğallaştırılmış epistemolojinin, bizzat kendisinin norm koyucu olmaya aday olduğunu göstermektedir.Dolayısıyla Quine epistemolojisi iddia edildiği üzere ‘’betimsel bir bilim’’ olmaktan çıkmakta,normatif bir bilim olmaktadır.Yazarımızın da ifadesiyle ‘’Quine’e göre doğallaştırılmış epistemoloji görevi/amacı doğruya,bir diğer ifadeyle tahmine ulaşmaktır.Bu da mühendisliğin bir dalı olan normatif epistemolojiye,normlara dayanarak gerçekleştirilir.Epistemoloji empirik psikolojinin,daha tam bir ifadeyle,bilimin bir parçası olduğuna göre,aslında bilim bazı amaçlara,normlara sahiptir.’’Böylece Quine geleneksel epistemolojiden aldığı norm koyma hakkını bilime vererek ‘’yerini alma naturalizmine’’ geçiş yapmaktadır.Bu geçiş vesilesiyle geleneksel epistemolojinin ‘’inançlarımıza nasıl ulaşmalıyız?’’ normatif sorununun yerine ‘’inançlarımıza nasıl ulaşıyoruz?’’ betimsel sorunu ikame edilerek,bu soruların birbirinden bağımsız olmadığı ve ikinci soruna empirik psikoloji yardımıyla cevap bulunarak birinci sorunun da çözüleceği iddiasıyla bilimsel yaklaşım normatif bir mahiyette dayatılmaktadır.Böylece neyin onaylanacağı konusunda,Quine’nin önerisiyle,doğallaştırılmış epistemolojinin en yüksek normatif öğüdü olan ‘’empirizm’’i-çünkü bilimin kendisinden daha büyük bir mahkeme yoktur- dinlemekten başka çaremiz kalmamaktadır.
Kitabın son bölümünde yazar Quine’in a priori/önsel bilgiyi reddi üzerine bir değerlendirme yapmaktadır.Quineci doğallaştırılmış naturalizmin a priori olmadan,Putnam’a göre, makul bir epistemolojinin ilk taslağını çizmiş olması tarihsel bir öneme sahiptir.Yazarımızın rasyonalist ve empirist metafiziğin en önemli konularından bir olarak değerlendirdiği a priori bilgi Aristoteles’in ‘’ilk ilkeler’’,’’ilk öncüller’’,Descartes’in ‘’açık ve seçik idea’’ olarak adlandırdığı,Putnam’ın ise ‘’her durumda onaylanan bilgi’’ dediği bilgilerdir.Quine’in doğallaştırılmış epistemolojisi, bilginin tek bir metotla,empirik yolla,elde edileceğini savunduğu için elbette ki a priori bilgiyi reddetmektedir.Çünkü deneyime dayanmayan veya doğruluğu test edilemeyen bir bilgi varsa bu empirizmin reddi anlamına gelir ve terk edilmelidir.Tefekkür ameliyesinin sonunda ortaya çıkan ve İslam düşünce geleneğinde ‘’ilka,ilham veya Bergsoncu bir ifadeyle sezgi’’ olgularının reddi anlamına da gelen Quineci doğallaştırılmış epistemolojinin yüzlerce yıllık felsefe geleneğini yok sayan bir perspektife sahip olduğu söylenebilir.Böylece Quine a priori bilgi bağlamında ‘’hiçbir ifade revizyondan muaf değildir’’ diyerek kendi dayanağını oluşturmaktadır.Quine’nin revize edilmekten ne anladığını görmemiz açısından yazarımızın dikkat çektiği Kepler-Batlamyus,Einstain-Newton,Darwin-Aristoteles karşılaştırması önemlidir.Bilindiği üzere,Avrupa’da yaşanan 17.yüzyıl bilim devrimiyle doğa mekanist,bilim determinist,felsefe ise pozitivist bir karakter kazanmıştır.Kadim/geleneksel anlayışın organik/canlı evreninin yerine Newton öncülüğünde mekanist, yani saat gibi işleyen bir makine evren tasavvuruna geçiş yapılıştır.Böylece evren,kutsal olandan arındırılmış ve sonraları Bacon’un çerçevesini çizdiği ‘’kendisine işkence yapılarak sırlarına ulaşılacak olan’’ bir ‘’yer’’ olarak görülmeye başlanmıştır.Quine’nin revizyondan kastının 17.yüzyıl ve sonrasında yaşananlar bağlamında ve kadim-modern çatışmasını andıran bir perspektifte olması dikkat çekicidir.
Quine’nin ontolojik sorunlarla doğal bilimin sorunlarını eşit görmesi onun inanç ağı teorisini geliştirmesine sebep olmuştur. Yazarımızın da dikkat çektiği üzere Quine’nin inanç ağı teorisine göre ‘’bizim bütün inançlarımız karşılıklı ve karmaşık bir biçimde,bazıları çevreye daha yakın –teorik fiziksel ifadeler gibi-bazıları merkeze daha yakın –mantık ve ontoloji gibi-bir biçimde birbiriyle ilişkilidir.’’Böylece Quine a priori bilginin revize edilebilir olduğu ön kabulünü öne sürer.Yazarımızın geleneksel epistemoloji bağlamında a priori bilginin özelliklerini sıralarken Alvin Goldman’dan yaptığı alıntı meselenin anlaşılması bağlamında önemlidir.A priori bilgi; 1-deneyime dayanmaması 2-Zorunluluk 3-Ezeli ve soyut nesneleri konu alması 4-Yanılmazlık 5-Kesinlik 6-Rasyonel olarak revize edilemezlik.Quine’in hiçbir şey revizyondan muaf değildir buna a priori bilgi de dahil derken yukarıda sıralanan tüm özelliklerin revize edilebilir olduğunu iddia etmesi doğallaştırılmış epistemolojinin anlaşılması açısından mühimdir.Quine bu durumu şöyle gerekçelendirmektedir:
1-Bir doğru ancak revize edilemezse a priori doğrudur.
2-Bütün doğrular revize edilebilir
Öyleyse mutlak olarak a priori doğru yoktur.
Bu noktada yazarımız, Quine iki noktada itiraz ederek meseleyi vuzuha kavuşturmaktadır.’’1-Quine’in ‘’bütün ifadeler revize edilebilir’’ iddiasının kendisi a priori midir? Bu imkansızdır.Çünkü Quine zaten bu ifadeyle a priori bilgiyi reddetmektedir.2-Eğer bütün ifadeler revize edilebilir ise Quine’nin bu ifadesi de revize edilebilir olmalıdır.Bu durumda bu önerme kendisini çürüten bir önerme olduğu için zayıf bir rasyonaliteye sahip olmaktadır.Dolayısıyla revize eden empirik bilgi de revize edilebilir olacaktır.Böylece ‘’anlama’’ dair pesimist görüş, ‘’bilginin gelişimine’’ dair de pesimizme sahip olacaktır.’’Ayrıca yazarımız Hilary Putnam’ın,vazgeçmenin asla rasyonel olmayacağı en azından bir tane a priori doğru vardır.Bu da ‘’hiçbir ifade hem doğru hem yanlış olamaz’’ diyen çelişmezlik ilkesidir tespitinden hareketle, Quine’nin a priori doğruları reddeden tezini çürütmektedir.
Sonuç olarak kitap,Quine’in doğallaştırılmış epistemolojisinin gerek ‘’ne’’liği ve ‘’nasıl’’lığı hususunun anlaşılmasını temin etmesi gerekse de bu epistemolojinin geleneksel ve modern felsefi argümanlar çerçevesinde nitelikli bir eleştirisinin yapılması yönüyle önemli bir işlev görmektedir.Post-modernizmin ‘’merkezsiz’’,’’öznesiz’’ ve ‘’bilinemezci’’ karakteristiğinin küre ölçeğinde yaygınlaştırılması çabalarına karşı,geleneksel epistemolojinin,bu kitap bağlamında,yeniden gündemleştirilmesi kayda değer bir çabadır.Quine’nin,özellikle a priori bilginin reddi bağlamında,tam bir post-modern dönem filozofu olduğu söylenebilir.Bu bağlamda kitap, aynı zamanda post-modern felsefenin reddi anlamına da gelmektedir.
ÖNEMLİ: BU YAZI ALINTIDIR. AMACIMIZ BU ÇALIŞMANIN DAHA GENİŞ KİTLELERE ULAŞMASINI SAĞLAMAKTIR. ASIL YAYINLADIĞI YERE GİTMEK İÇİN TIKLAYIN>>>