PROF. DR. EKREM DEMİRLİ |
Sayın Prof. Dr. Ekrem Demirli hocamla ilk kez yıllar evvel Viyana’da tanışmıştım ve birazcık sohbetten sonra çok zor bir alanda müthiş bir iştiyak ve heyecan ile çalıştığını fark etmiştim... Kendisi çok meşakkatli ve zor bir alan olan tasavvufun derin sularında yüzen elmasların ve ilk gördüğümüzde belki de tanıyamayacağımız incilerin ahvalini bizlere tercüme ediyor.
Bunların yanı sıra bazen kendi incilerinden de faydalanmamıza müsaade ediyor. İşte bu hasbihâl böyle bir müsaadenin eseri. İbnü’l Arabi ve Konevi hazretlerinin mümtaz eserlerinin, tercüme yoluyla bizlere ulaşmasını sağlayan ve İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ndeki görevine devam eden Prof. Dr. Ekrem Demirli hocamızın “Sadreddin Konevi’de Bilgi ve Varlık”, “Fusûsu’l-Hikem Şerhi”, “Nazari Tasavvufun Kurucusu: Sadreddin Konevi”, “İslam Metafiziğinde Tanrı ve İnsan: İbnü’l-Arabi ve Vahdet-i Vücûd Ekolü”, “İbnü’l Arabi Metafiziği” başlıklı çok mühim telif eserleri de var.
Çok özel ve çetin bir yol olan tasavvufun sularında bilen bilmeyen herkes kulaç atmaya çalıştığı için, meseleleri bir bilenle konuşalım istedik... Dünyanın çivisini çıkaranların sûretlerine, metafiziğin sonsuzluğundan çıkarılmış sıcacık ve samimi inciler çarpmaya devam ediyoruz. Yılmadan, bıkmadan ve ümitle...
Efendim çok değerli telif ve tercüme eserleriniz var. Muhyiddin İbnü’l Arabî hazretlerinin 18 ciltlik Fütühât-ı Mekkiyye ve Fusûsu'l-Hikem adlı eserlerini dilimize kazandırdınız. Ayrıca Fusûsu’l-Hikem’i Cumhuriyet tarihinde ilk olmak üzere şerh ettiniz. Bunların yanı sıra Sadreddin Konevi, İbn Sina, Abdürrezzak Kaşani, Abdülgâni en-Nablusi, Ebû'l-Alâ Afifi, Annemarie Schimmel gibi mühim şahsiyetlerden tercümeleriniz var. Çok zor bir alanda müthiş çalışmalar sarf ediyorsunuz. Bu eserlerin tercümeleri ve aynı alandaki telif eserleriniz aracılığıyla ilim irfan dünyamızı zenginleştiriyorsunuz. Türkiye ve Türkçe açısından bakacak olursak, tasavvuf ile aramızda nasıl bir irtibat var? Bu konu hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Tasavvuf ile aramızdaki irtibatı doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki kısımda ele almak mümkün: İslam ile ilgili her insanın hayatında -adı konsa da konmasa da- tasavvufun bir yeri vardır, bu kaçınılmazdır. Çünkü tasavvuf esas itibarıyla Allah’ı tanımanın bir tarzıdır; daha doğrusu bir Müslüman için Allah’a bağlanmak, O’na iman etmek, tevhidi bilmek olmazsa olmaz ise tasavvuf da tam burayla ilgilidir: Allah’ı ve tevhidi bilmek! Tasavvuf bu bilme-tanıma sürecinin insanın ahlakî bir varlık olarak kemale ermesiyle gerçekleşeceğini düşünür. Bu bakımdan tasavvuf, bir Müslümanın hayatındaki pek çok kavramla ve düşünceyle ilgilidir, onun hayatındaki sıradan anlamlı kavramlara ve kelimelere bir derinlik getirir. Bununla birlikte Müslümanların bir kısmı tasavvufun zaman içinde yol açtğı birtakım tartışmalar ve ortaya çıkan yozlaşmalar nedeniyle böyle bir ismi kullanmayı gereksiz sayar veya yanlış bularak ondan uzaklaşır. Bu durum tasavvufun onun hayatındaki ana temalarla ilgili olması olgusunu değiştirmez. Müslümanların bir kısmı ise bu irtibatı daha iyi fark ederler ve tasavvuf ile irtibatlarını tasavvufun kavramlarıyla anlatırlar. Bunlar bazen bir tarikat içinde de bulunabilirler. Fakat önemli olan mesele İslam’ın genel ilkeleriyle tasavvufun irtibatını düşünerek bu irtibatı kurmuş olmalarıdır. Buna, tasavvuf ile Müslümanların hayatındaki doğrudan irtibat diyebiliriz. Tasavvuf onlara ihlâsı öğretir, nefislerini nasıl tezkiye edeceklerini, kibirden nasıl uzaklaşacaklarını, Allah’a nasıl daha iyi yaklaşabileceklerini öğretir. Bu birinci meseledir. İkinci mesele tasavvuf ile insanların dolaylı irtibatıdır. Tasavvuf, İslam tarihinde ve kültüründe pek çok alanda etkisini göstermiş bir disiplindir. Bu anlamda, sanattan şiire ve toplum hayatına değin pek çok alanda tasavvufun izlerini görmekteyiz. Hiç kuşkusuz burada şöyle bir noktaya varmak doğru olmaz: “İslam içindeki bütün edebî ve sanatsal etkinlikler bir tasavvuf hareketidir,”; bu haksız bir değerlendirme olabilir. Toplumsal alandaki bütün kurumları tarikatlarla ilgili görmek de bir hatadır. Ancak tasavvufun hayatın bu alanlarına dikkate değer katkıları olmuştur. Bu meyanda söz konusu etkiler çeşitli yollarla bireye ulaşır ve her insan belirli bir ölçüde tasavvuftan nasiplenir. Bu da dolaylı etkilerdir. Her iki etkiyi de günlük hayatımızda görürürüz ve tasavvuf, bilerek veya bilmeyerek hayatımızda yer edinir. Bu bakımdan kelimelere, kurumlara takılmadan tasavvufu ne ise o hâl üzere anlamak lazımdır. Tasavvuf öncelikle bireysel ve toplumsal kısımlara kısmen uzanan bir dini ahlak, buna bağlı olarak, bir akıl ve nefs terbiyesi, bunun öğretisi ve talimi, nazari-metafizik düşünce, hayatı bu istikamette yaşamayı ve düzenlemeyi hedefleyen bir disiplinin adıdır.
Bu anlamda “Nazari Tasavvufun Kurucusu: Sadreddin Konevi” başlıklı bir eseriniz var. Sadreddin Konevi ve Muhyiddin İbnü’l Arabi hazretleri arasındaki rabıta ve bu rabıtanın Konevi üzerinden coğrafyamıza etkileri hakkında bizleri bilgilendirir misiniz?
BU RÖPORTAJ KARABATAK DERGİSİ İNTERNET PORTALİNDEN ALINTIDIR. RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ>>>
NOT: AMACIMIZ RÖPORTAJIN DAHA GENİŞ KİTLELERE ULAŞMASINI SAĞLAMAKTIR.