FETHULLAH TOPAL - BURADA KALIRSAK “BİZ” KALACAĞIZ, GİDERSEK “ONLAR” OLACAĞIZ YA DA ÜÇÜNCÜ BİR İHTİMAL OLARAK ARAF'TA YAŞAYACAĞIZ
Kalıp "onlar" olmak; gidip "biz" kalmak mümkün değil!
İnsan yoldadır. Bu dünyadaki ilk çığlıkları, yeryüzüne gelip, henüz ilk merhabada ağlaması, yolun geldiği tarafının aydınlık, en azından buradan daha aydınlık, olduğundandır.
O ilk ağlamaklı ruh hali, gelinen aydınlıktan düşülen yerdeki ilk şaşkınlık zihinleri asırlar boyunca felç etmiştir. İnsan düştüğü yerden kalkmayı başarmak için çırpınıp durmuştur. Sonum ne olacak kaygısını küçük bir katreden devasa kaf dağlarına dönüştürmüştür. Sona bakmak yerine yola koyulmak, yola bakmak aydınlığını, maalesef, yakalayamamıştır çoğu zaman.
Yaşlı gözleri silen, ilahi kudretin tecellisi bizlere yolda rehber olan, çöle inen nur sayesinde, maddenin ardındaki manayı arayan, keşfe yolculuk yapan mütefekkir, alim, arif, filozof sayesinde insanlar yola çıkmak kuvvetini içlerinde bulmuşlar ve bazı dönemler yola koyulmuşlardır. Hatta yolculuktaki bu insanların bazıları yolculuğun hazzını tatmış ve yaşamın anlamını bulmuş, burasının, dünyanın aslında keşfin, farkındalığın sağlandığı yol üstünde bir mekân olduğunu idrak etmişlerdir.
Bu keşfi keşfeden, farkındalığını sağlayan insanların düşüncelerini anlamaya çalışmak, söylediklerini dinlemek, gösterdikleri yolu izlemek ve kendimize, içimize yolculuk derdindeyiz. Biz burada kalırsak “biz” olacağız. Zaman da mekânda aynı değil, biz de aynı biz değiliz, nehirde aynı nehir değil diyorsunuz. Değişti her şey bu kan da o kan değil, bu çağ da o çağ değil diyorsunuz. Gidelim ve onların içinde “biz” kalalım diyorsunuz. Olur mu? Burada kalıp “onlar” olmak; gidip “biz” kalmak mümkün mü?
Onlar kim?
Geldikleri yerin aydınlığını unutanlar. Bu yolun mekân olduğunu düşünenler. Ötesi yok diyenler. Sultan Süleyman’a kalmadı ama bize kalacak bu dünya diyenler. Burada “onlar” da olur; gider “biz” de kalırız! Gerekirse araf’ı da mekân yaparız diyenler.
Biz kimiz?
Yolun menzil olduğunu bilenleriz. Her şeyin “biz” kalarak yeniden yoluna gireceğine inananlarız.
Bizden ne istiyorsunuz?
Var mısınız burada “biz” kalmaya?
İnsan yoldadır. Bu dünyadaki ilk çığlıkları, yeryüzüne gelip, henüz ilk merhabada ağlaması, yolun geldiği tarafının aydınlık, en azından buradan daha aydınlık, olduğundandır.
O ilk ağlamaklı ruh hali, gelinen aydınlıktan düşülen yerdeki ilk şaşkınlık zihinleri asırlar boyunca felç etmiştir. İnsan düştüğü yerden kalkmayı başarmak için çırpınıp durmuştur. Sonum ne olacak kaygısını küçük bir katreden devasa kaf dağlarına dönüştürmüştür. Sona bakmak yerine yola koyulmak, yola bakmak aydınlığını, maalesef, yakalayamamıştır çoğu zaman.
Yaşlı gözleri silen, ilahi kudretin tecellisi bizlere yolda rehber olan, çöle inen nur sayesinde, maddenin ardındaki manayı arayan, keşfe yolculuk yapan mütefekkir, alim, arif, filozof sayesinde insanlar yola çıkmak kuvvetini içlerinde bulmuşlar ve bazı dönemler yola koyulmuşlardır. Hatta yolculuktaki bu insanların bazıları yolculuğun hazzını tatmış ve yaşamın anlamını bulmuş, burasının, dünyanın aslında keşfin, farkındalığın sağlandığı yol üstünde bir mekân olduğunu idrak etmişlerdir.
Bu keşfi keşfeden, farkındalığını sağlayan insanların düşüncelerini anlamaya çalışmak, söylediklerini dinlemek, gösterdikleri yolu izlemek ve kendimize, içimize yolculuk derdindeyiz. Biz burada kalırsak “biz” olacağız. Zaman da mekânda aynı değil, biz de aynı biz değiliz, nehirde aynı nehir değil diyorsunuz. Değişti her şey bu kan da o kan değil, bu çağ da o çağ değil diyorsunuz. Gidelim ve onların içinde “biz” kalalım diyorsunuz. Olur mu? Burada kalıp “onlar” olmak; gidip “biz” kalmak mümkün mü?
Onlar kim?
Geldikleri yerin aydınlığını unutanlar. Bu yolun mekân olduğunu düşünenler. Ötesi yok diyenler. Sultan Süleyman’a kalmadı ama bize kalacak bu dünya diyenler. Burada “onlar” da olur; gider “biz” de kalırız! Gerekirse araf’ı da mekân yaparız diyenler.
Biz kimiz?
Yolun menzil olduğunu bilenleriz. Her şeyin “biz” kalarak yeniden yoluna gireceğine inananlarız.
Bizden ne istiyorsunuz?
Var mısınız burada “biz” kalmaya?