Dünya görüşleri asırların potasında kaynaşır. Bütün sanat ve fikir eserlerine ilham kaynağı olur. Bizim bütün, aşılmaz, ebedi bir dünya görüşümüz vardı. İnsanın bütününü kucaklıyordu İslam.
Batı'nın dünya görüşleri ise birer sınıfın dünya görüsüydü. Yani birer ideoloji idi. Hıristiyanlık bize tesir etmedi. Liberalizm Machievelli'nin "gaye vasıtaları meşru kılar" görüsünde billurlaşmıştı. Ona da yabancı kaldık. Bütünden rast gele parçalar iktibas ettik. Nihayet sosyalizme karşı tamamen aciz kaldık. Sosyalizm Batı'nın son buluşu idi. Bütün beşeriyeti bağrına basacak bir ümitler bütünü idi.
Kendisine tarih olarak ecdada hakaret öğretilmiş, bedbaht ve hafızasız bir neslin sosyalizme teslim olmaması beklenemezdi. Ruh anomisi içinde olan gençlik, harabeler içinde doğdu. Nereye gidecekti? Ali Suavi'den Ziya Gökalp'e kadar hepsi Osmanlı'yı silmek istedi. 700 yıl zaferden zafere koşan ve insana haysiyeti öğreten bir medeniyeti, bir barbarlar medeniyeti olarak görmeye başladık. Maziye hürmet, irticaların en büyüğü olarak takdim edildi. Babalarımız budala idi, dedelerimiz mecnun. Avrupa'nın bize sunduğu yalanlar, içtimai hayatımıza intibak etmeyecek olan yalanlardı.
Aslımızdan kopmuş, perişan ve muzdarip bir kitle idik. Sosyalizm, Avrupalılaşma'nın son perdesidir. Sosyalizm zehri, büsbütün faydasız olmadı. Batı düşüncesi yekpare bir bütün değildi. Bati ideolojileri birer yalandı. Hiçbir hakikat kendi insanımız tarafından söylenince itibar kazanmaz. Ama sosyalizmle anladık ki içtimai ilimlerde coğrafya ve tarihi kucaklayan bir doğruluk yoktur. İçtimai bir sınıfın meşruluğunu ispat için tarih sahnesine çıkmış yalanlardır içtimai ilimler. Sosyalizm bize bu yalanları ispat ve şüphe ile hareket etmemiz gerektiğini telkin etmiştir. Ama çok sinirli kalmıştır bu uyanış. Avrupa karşısında aşağılık duygusu duyan geniş gençlik, kendini yine de kapıp koyuverdi. Bugünkü Avrupa Medeniyeti kendine aşıktır. Avrupa'dan gelen her düşünceye karşı büyük bir şüphe ile bakmak ve kendi irfan hazinelerimize dönmek mecburiyetinde idik. Avrupa'nın son taarruzu birçok genci bizden kopardı. Ama bu gençler hakikati bütünüyle gördükleri gün bizden olacaktır.
Batı ruh yapımıza kendi mefhumlarını zerk ediyor. Bu yüzden idrakimiz mefluç hale geliyor. Kavgayı önce kelimeler dünyasında kazanmak mecburiyetindeyiz. Avrupa'nın şuurumuzu felce uğrattığı kelimelerden ikisi de kültür ve medeniyettir. "Çağdaş uygarlık düzeyinin" dışında bazı hakikatler olabileceğini idrak edemedik. İkinci Meşrutiyete kadar kültür kelimesi yok bizde. Nasıl olur? Kültürü karşılayacak kelimemiz yok mu? Kültür tek başına bir Babil kulesidir. Balıkçılık, ziraat, mikrop üretimi, vs 161 manası var. 161 manası olan kelimenin hiçbir manası yoktur.
1-) 1930'a kadar Fransa irfan manasına kullanır. Alman Herder'den itibaren çeşitli manalar veriyorlar. Kemalat-i beşeriyeyi tamamlayan her şey. Ferdiyeti şahsiyete çeviren her şey. Osmanlı'da bunun ismi irfandır. Batı, billur bir avizeyi kırar ve toz halinde bize sunar.
2-) Antropolog ve etnologların kelimeye kazandırdıkları mana, maddi medeniyet-manevi medeniyet. Bu manada kültür-medeniyet.
Avrupa bizi de kendi kesretine düşürmek için bu kelimeleri ihraç ediyor. Büyük kamuslarda, mesela Webster'de kültür-medeniyet. Braudel de aynı şekilde. İtalyan ansiklopedisine yazdığı medeniyet maddesinde Braudel iki kelimenin aynılığı üzerinde durur.
Kültür bir milleti millet yapan her şeydir. Yani dünya görüşüdür. İkincisi ise bir medeniyetin tabiatı dizginlemek için kullandığı her türlü vasıtadır. Bu iki kelimeyi neden soktu intelijensiyamız? Kurt, dumanlı havayı sever.
İntelijensiyamız kendi dünyasından kopmuştu. Bir kazazededir. Sığınacağı hiçbir ada yoktur. Kendi medeniyetini inkar ettikten sonra, ölü medeniyetlerden kendine ecdad arar. Cami avlusunda bulunmuş bir çocuktur. Kültürü almıştır, irfanı atmıştır. Medeniyeti almıştır, ümranı atmak için. Çünkü irfanını ve ümranını bilmez.
Kültür cumhuriyetin armağanıdır. Daha önce hars vardır. Cumhuriyet kelimelerin kökünü arar. Halbuki kelimeler köklerinden uzaklaştıkları ölçüde mücerredi ifade ederler. Kelimeleri tarih yoğurur. Türk intelijensiyasının sefaletini bu kelime sergiler. Ondan sonra ekin karşılığını bulurlar. Topraktan deve dikeni çıkarır.
Halbuki arif, maruf, tarif bütün aile efradıyla bize girmiş olan bir irfan kelimesi vardır. Tam bir kültür hercümerci içindeyiz. Bu hercümercin ilk sebebi kültür kelimesini almamızla başladı. İngilizler'in dediği gibi: "Ahmak doğan, ahmak ölür!" Kültürün iki manası aynı metinde iki farklı manada kullanılıyor. Rüyadaki şekiller gibi. Bakıyorsunuz melek, bakıyorsunuz hayalet.
Eğer kültür irfansa, emperyalizmin silahı irfan değildir. İrfan kendini tanımaktır, şuurlanmaktır. Hiçbir emperyalizm irfanıyla istila etmez. Biz ki Yunan'dan mantığı almışız, insanı insan yapan bütün değerlere açığız. Ama hiçbir emperyalizm Descartes ile Shakespeare'le gelmez. İrfan emperyalizmi olmaz. Avrupa, Hind'de de, Çin'de de, Osmanlı'da da habis programını başarı ile oynamıştır. Bu, irfanımız olmadığına bizi inandırmaktır. İrfanı olan bir ülke bütün irfanlara açıktır. Kültürün emperyalizmi olmaz. Kültür insanidir, insanin has bahçesidir. Kültür, bir hayat üslubu olarak tarif edilmektedir.
Kelimeleri mikrop kapar gibi kapıyoruz. Beşeri kemalle, emperyalizm nasıl bağdaşabilir? Kültür emperyalizmi Batı'da yeni doğmuş bir cenindir, hilkat garibesidir. Az gelişmiş ülkelere ihraç eder Avrupa bu kelimeleri. Avrupa'nın ciddi kamuslarında yer almaz.
Batı dillerinde medeniyet kelimesi 18. yy'a kadar yoktur. Civil, civilis vardır. Kültür de ayni asırda arz-i endam eder. Culturel hem culture'ün hem medeniyetin (civilisation) sıfatıdır. Hakikatte medeniyetin sıfatıdır. Medeniyet Batı'nın istilalarıdır, Batı'nın kendisidir. Civilisation vardır=Batınınki, diğerleri civilisation'lardır. Gerçek örnek Batı'nınkidir. Diğerleri onun karikatürleşmiş şekilleridir. Çin Medeniyeti veya İslam Medeniyetidir.
Medeniyet su gibi bulunduğu kabin seklini alır. Bir hayat üslubu manasına da kullanılır. Giyinme, oturma, yemek, içmek gibi Batı'nın kendine mahsus tavırlarının otoriter bir yoldan kabul edilmesidir. Bati bize ve kendisinden olmayan bütün ülkelere kendi hayat tarzını empoze eder. Kültür emperyalizmi asil budur.
Osmanlı'nın emperyalizminden söz edilir. Osmanlı maddi ve manevi bütün hazinelerini insanlara götürür. Emperyalizmin de iki manası var. Avrupa'nın kelimeleri de kendisi gibi iki yüzlüdür. Avrupa "Empire Ottoman" der. Geniş ülkelere yayılan nüfuzlu, büyük devletler empire'dir. Lénine tarafından milletler arası dil alanına atılmış bir kelime:emperyalizm, kapitalizmin son merhalesidir. Kapitalizmin ideolojisi liberalizmdir. Kapitalizm iktisadi bir terimdir. Kâr esasına dayanan bir dünya istihsal seklidir. Kapitalizm belli bir merhalede mutad olan yolları terk eder. Sermaye belli ellerde toplanacaktır. Pazarların paylaşılmış olması kapitalist ülkeleri savaşa itecektir. Monopollerin, tröstlerin olduğu bir dünyada "Bırak yapsın, bırak geçsin" bir hatıradan ibarettir. Kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen bir dünyanın kana, baruta, savaşa, atom bombasına başvurmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu deyince bir iltibasa yol açmaktadır. Osmanlı Devleti, Devlet-i Aliyye'dir ve imparatorluk değildir. Bu devleti zorla imparatorluktur, emperyalisttir diye takdim etmek ya büyük bir cehaletin, yahut da bir ihanetin sonucudur.
Namık Kemal medeniyetten, her yerde doğruluğu sabit olmuş hakaik-i ilmiyeyi anlar. Poker ve dans değildir medeniyet. Batı medeniyeti bir pisliktir. Ancak bir kataklizmle temizlenir. ilim ki beşeridir, onları almak değil, Avrupa'dan istirdat etmek suretiyle geri alacağız. Avrupa taarruzlarında başarılıdır. Ya öleceğiz, ya yok olacağız.
SORU: Türkçülük Ziya Gökalp'ten ilham almaktadır.
CEMİL MERİÇ: Önce Ali Suavi'den başlayalım. Ali Suavi bir çöküş devrinde yaşıyordu. Hayatının on yılı Paris ve Londra'da bütün zararlı ideolojilere açık olarak geçti. Batı ideolojilerine karşı son derece hazırlıksızdı. Ziya Gökalp'e gelince, o da bir tesettüt devrinin adamıdır. Bütün değerlerin çökmeye yüz tuttuğu, toprakta enkazdan başka pek az şeyin kaldığı bir devirde yaşadı. Heyd'in kitabı tek kitaptır. Gökalp samimidir, ciddidir, dürüsttür. Belki yaşadığı devirde ondan çok daha bilgili insanlar vardı. Gökalp'in onlardan farkı işi ciddiye almış olmasıdır...O devirde Akçuroglu, Agaoglu, Hüseyinzade gibi insanlarla milliyetçiliği kurmuş olması feyizli meyveler vermiştir. Osmanlı ülkesinin yandığı bir devirde uzun araştırmalara vakti yoktu. Yangını söndürmeliydi.
Fikir adamlarını ya putlaştırarak alırız, ya da ilmin tarafsız, hürmetkar davranışıyla. Gökalp'in en büyük hatası hars'ı kültürün yerine ikame etmesi değildir. Gökalp 48 yaşında öldü, o zaman yasasaydık belki aynı hataları yapmaya biz de memur olurduk. İnsanlar mukaddes değildir. Osmanlı İslam-Türk'tür. Biz de İslam-Türk'üz. Gökalp de Osmanlı idi. Osmanlı'dan önce büyük bir tarih vardır. Fakat bu tarih Osmanlı'ya ilave edilir, bu tarihin hatırı için Osmanlı tarihten çıkarılmaz. Osmanlı'dan önceki Türk'e dikkat çekmesi bakımından hürmete şayandır. Elbette Milliyetçilikten başka kurtuluş yolu yoktur. Milliyetçilik tarih demektir, kendisini bilmek demektir.
Alman tarih felsefecileri kültürle medeniyeti ayırır. Danilevsky "Avrupa ve Rusya"da her ülkenin kendine göre bir kültürü olduğunu ileri sürer. Kültürler milletin ruhunda yasayan bilgiler, inançlar ve bedii telakkilerdir. Kültürler tarih sahnesine çıktıktan sonra 1000-2000 yıl yaşarlar. Gerçekleştirecekleri mefkureyi gerçekleştirdikten sonra medeniyet olurlar.
Spengler, Toynbee aynı görüşü geliştirirler. Kültür canlıdır, olmakta olan, oluş haline geldikten sonra taşlaşır. Fransız İhtilali'nden sonra Fransız kültürü medeniyetleşir. Medeniyetler megalopolislerde (Londra'da, Paris'te, New York'ta) ölümlerini beklemektedirler. Don Kişot kültürdür, Sanso Panso medeniyettir. Don Kişot çöken bir devri kılıcı ile yaratabileceğine inanır. Kalıplaşmayan, katılaşmayan, hayal için yaşayan tam bir spontaneité (kendiliğindenlik) örneğidir.
Sanso, 2 x 2 = 4'ten başka inancı olmayanın bir timsalidir. Türkler Selçuk ve Osmanlı'ya kadar kültür merhalelerini yaşarlar. Aynı ağaç Osmanlı'ya kadar çiçektir, Osmanlı'da meyve verir.
Ziya Gökalp bütün fikir adamları gibi birçok hataları olan bir fanidir. Hataların ülkenin her sınırından girdiği bir devirde yaşıyordu. Her ideolog gibi bir devrin hatalarını ve sevaplarını aksettirir.
SORU: Cumhuriyet aydınlarının hepsi hain miydi?
CEMİL MERİÇ: Elbette Batılılaşan aydının karşısına kendi insanımız da çıkacaktır. Ama kokladığımız hava bütün mesamatımıza doluyor. Necip Fazıl Avrupa'nın yalanlarından kopmuştur. A. Hamdi Bey (Tanpınar) Batılılaşan Doğu'dur. Doğulu zevkleri olan bir Batılıdır, bir müsteşriktir. Kemal Tahir Batı'nın yalanlarını anladıktan sonra, onu sonuna kadar yaşadıktan sonra kendi asliyetine dönmüştür. Batı zehrini içip, kusmuştur. Kemal Tahir de, Necip Fazıl da Batılılaşmışlardır, fakat Batılılaştıktan sonra kendileri olmuşlardır.
SORU: Gökalp'in Osmanlı tarihine yabancı kalışı bir hatadır. Bizi Osmanlı'dan bugün de ayıranlar kimler?
CEMİL MERİÇ: Türk, İslamlaştıktan sonra medenileşmiştir. Osmanlı öncesi Türk tarihi çocukluk ve delikanlılık tarihidir. Osmanlı olgunluktur. Dedemizi tarihten söküp atmak isteyenler meşumdur. Türk tarihi bir bütündür. Gençlik çağını atmak için bir sebep yoktur.
SORU: Türklerin İslamlaştıktan sonra Araplaştığını söylüyorlar. İslam'a Arap kültürü nazarıyla bakılıyor.
CEMİL MERİÇ: Akil hastanelerinde tetkiki gerekir.
SORU: Osmanlı'nın işgal ettiği topraklardaki manevi hakimiyeti de son buluyor.
CEMİL MERİÇ: Osmanlı'yı biz yaşamıyoruz. Macaristan'da niye yaşasın? Roma nerede, Babil ne oldu? Medeniyetler ölürler, ancak şekil değiştirerek yeniden doğabilirler. Medeniyetler fanidir. İbn Haldun'dan Toynbee'ye kadar. Toynbee yalnız Hıristiyanlığı istisna eder ve Hıristiyanları kiliseye duaya çağırır. Osmanlı insanlık için bir yüz akıdır. Tarihin en şerefli bir safhasıdır. Osmanlı taklit edilemeyecek kadar büyüktür. Bugün Avrupa çöküş halindedir, biz orada bir medeniyetin rüyasını yaşıyoruz. Avrupa ilahinin yerine beşeriyi, beşerinin yerine maddiyi geçirdiği için yıkılış içindedir. Biz bir yangını taklit etmek istiyoruz.
SOSYOLOJİ NOTLARI VE KONFERANSLAR
Cemil Meriç
İletişim Yayınları
4. baskı. 1997 Sf. 303 vd.
Kendisine tarih olarak ecdada hakaret öğretilmiş, bedbaht ve hafızasız bir neslin sosyalizme teslim olmaması beklenemezdi. Ruh anomisi içinde olan gençlik, harabeler içinde doğdu. Nereye gidecekti? Ali Suavi'den Ziya Gökalp'e kadar hepsi Osmanlı'yı silmek istedi. 700 yıl zaferden zafere koşan ve insana haysiyeti öğreten bir medeniyeti, bir barbarlar medeniyeti olarak görmeye başladık. Maziye hürmet, irticaların en büyüğü olarak takdim edildi. Babalarımız budala idi, dedelerimiz mecnun. Avrupa'nın bize sunduğu yalanlar, içtimai hayatımıza intibak etmeyecek olan yalanlardı.
Aslımızdan kopmuş, perişan ve muzdarip bir kitle idik. Sosyalizm, Avrupalılaşma'nın son perdesidir. Sosyalizm zehri, büsbütün faydasız olmadı. Batı düşüncesi yekpare bir bütün değildi. Bati ideolojileri birer yalandı. Hiçbir hakikat kendi insanımız tarafından söylenince itibar kazanmaz. Ama sosyalizmle anladık ki içtimai ilimlerde coğrafya ve tarihi kucaklayan bir doğruluk yoktur. İçtimai bir sınıfın meşruluğunu ispat için tarih sahnesine çıkmış yalanlardır içtimai ilimler. Sosyalizm bize bu yalanları ispat ve şüphe ile hareket etmemiz gerektiğini telkin etmiştir. Ama çok sinirli kalmıştır bu uyanış. Avrupa karşısında aşağılık duygusu duyan geniş gençlik, kendini yine de kapıp koyuverdi. Bugünkü Avrupa Medeniyeti kendine aşıktır. Avrupa'dan gelen her düşünceye karşı büyük bir şüphe ile bakmak ve kendi irfan hazinelerimize dönmek mecburiyetinde idik. Avrupa'nın son taarruzu birçok genci bizden kopardı. Ama bu gençler hakikati bütünüyle gördükleri gün bizden olacaktır.
Batı ruh yapımıza kendi mefhumlarını zerk ediyor. Bu yüzden idrakimiz mefluç hale geliyor. Kavgayı önce kelimeler dünyasında kazanmak mecburiyetindeyiz. Avrupa'nın şuurumuzu felce uğrattığı kelimelerden ikisi de kültür ve medeniyettir. "Çağdaş uygarlık düzeyinin" dışında bazı hakikatler olabileceğini idrak edemedik. İkinci Meşrutiyete kadar kültür kelimesi yok bizde. Nasıl olur? Kültürü karşılayacak kelimemiz yok mu? Kültür tek başına bir Babil kulesidir. Balıkçılık, ziraat, mikrop üretimi, vs 161 manası var. 161 manası olan kelimenin hiçbir manası yoktur.
1-) 1930'a kadar Fransa irfan manasına kullanır. Alman Herder'den itibaren çeşitli manalar veriyorlar. Kemalat-i beşeriyeyi tamamlayan her şey. Ferdiyeti şahsiyete çeviren her şey. Osmanlı'da bunun ismi irfandır. Batı, billur bir avizeyi kırar ve toz halinde bize sunar.
2-) Antropolog ve etnologların kelimeye kazandırdıkları mana, maddi medeniyet-manevi medeniyet. Bu manada kültür-medeniyet.
Avrupa bizi de kendi kesretine düşürmek için bu kelimeleri ihraç ediyor. Büyük kamuslarda, mesela Webster'de kültür-medeniyet. Braudel de aynı şekilde. İtalyan ansiklopedisine yazdığı medeniyet maddesinde Braudel iki kelimenin aynılığı üzerinde durur.
Kültür bir milleti millet yapan her şeydir. Yani dünya görüşüdür. İkincisi ise bir medeniyetin tabiatı dizginlemek için kullandığı her türlü vasıtadır. Bu iki kelimeyi neden soktu intelijensiyamız? Kurt, dumanlı havayı sever.
İntelijensiyamız kendi dünyasından kopmuştu. Bir kazazededir. Sığınacağı hiçbir ada yoktur. Kendi medeniyetini inkar ettikten sonra, ölü medeniyetlerden kendine ecdad arar. Cami avlusunda bulunmuş bir çocuktur. Kültürü almıştır, irfanı atmıştır. Medeniyeti almıştır, ümranı atmak için. Çünkü irfanını ve ümranını bilmez.
Kültür cumhuriyetin armağanıdır. Daha önce hars vardır. Cumhuriyet kelimelerin kökünü arar. Halbuki kelimeler köklerinden uzaklaştıkları ölçüde mücerredi ifade ederler. Kelimeleri tarih yoğurur. Türk intelijensiyasının sefaletini bu kelime sergiler. Ondan sonra ekin karşılığını bulurlar. Topraktan deve dikeni çıkarır.
Halbuki arif, maruf, tarif bütün aile efradıyla bize girmiş olan bir irfan kelimesi vardır. Tam bir kültür hercümerci içindeyiz. Bu hercümercin ilk sebebi kültür kelimesini almamızla başladı. İngilizler'in dediği gibi: "Ahmak doğan, ahmak ölür!" Kültürün iki manası aynı metinde iki farklı manada kullanılıyor. Rüyadaki şekiller gibi. Bakıyorsunuz melek, bakıyorsunuz hayalet.
Eğer kültür irfansa, emperyalizmin silahı irfan değildir. İrfan kendini tanımaktır, şuurlanmaktır. Hiçbir emperyalizm irfanıyla istila etmez. Biz ki Yunan'dan mantığı almışız, insanı insan yapan bütün değerlere açığız. Ama hiçbir emperyalizm Descartes ile Shakespeare'le gelmez. İrfan emperyalizmi olmaz. Avrupa, Hind'de de, Çin'de de, Osmanlı'da da habis programını başarı ile oynamıştır. Bu, irfanımız olmadığına bizi inandırmaktır. İrfanı olan bir ülke bütün irfanlara açıktır. Kültürün emperyalizmi olmaz. Kültür insanidir, insanin has bahçesidir. Kültür, bir hayat üslubu olarak tarif edilmektedir.
Kelimeleri mikrop kapar gibi kapıyoruz. Beşeri kemalle, emperyalizm nasıl bağdaşabilir? Kültür emperyalizmi Batı'da yeni doğmuş bir cenindir, hilkat garibesidir. Az gelişmiş ülkelere ihraç eder Avrupa bu kelimeleri. Avrupa'nın ciddi kamuslarında yer almaz.
Batı dillerinde medeniyet kelimesi 18. yy'a kadar yoktur. Civil, civilis vardır. Kültür de ayni asırda arz-i endam eder. Culturel hem culture'ün hem medeniyetin (civilisation) sıfatıdır. Hakikatte medeniyetin sıfatıdır. Medeniyet Batı'nın istilalarıdır, Batı'nın kendisidir. Civilisation vardır=Batınınki, diğerleri civilisation'lardır. Gerçek örnek Batı'nınkidir. Diğerleri onun karikatürleşmiş şekilleridir. Çin Medeniyeti veya İslam Medeniyetidir.
Medeniyet su gibi bulunduğu kabin seklini alır. Bir hayat üslubu manasına da kullanılır. Giyinme, oturma, yemek, içmek gibi Batı'nın kendine mahsus tavırlarının otoriter bir yoldan kabul edilmesidir. Bati bize ve kendisinden olmayan bütün ülkelere kendi hayat tarzını empoze eder. Kültür emperyalizmi asil budur.
Osmanlı'nın emperyalizminden söz edilir. Osmanlı maddi ve manevi bütün hazinelerini insanlara götürür. Emperyalizmin de iki manası var. Avrupa'nın kelimeleri de kendisi gibi iki yüzlüdür. Avrupa "Empire Ottoman" der. Geniş ülkelere yayılan nüfuzlu, büyük devletler empire'dir. Lénine tarafından milletler arası dil alanına atılmış bir kelime:emperyalizm, kapitalizmin son merhalesidir. Kapitalizmin ideolojisi liberalizmdir. Kapitalizm iktisadi bir terimdir. Kâr esasına dayanan bir dünya istihsal seklidir. Kapitalizm belli bir merhalede mutad olan yolları terk eder. Sermaye belli ellerde toplanacaktır. Pazarların paylaşılmış olması kapitalist ülkeleri savaşa itecektir. Monopollerin, tröstlerin olduğu bir dünyada "Bırak yapsın, bırak geçsin" bir hatıradan ibarettir. Kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen bir dünyanın kana, baruta, savaşa, atom bombasına başvurmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu deyince bir iltibasa yol açmaktadır. Osmanlı Devleti, Devlet-i Aliyye'dir ve imparatorluk değildir. Bu devleti zorla imparatorluktur, emperyalisttir diye takdim etmek ya büyük bir cehaletin, yahut da bir ihanetin sonucudur.
Namık Kemal medeniyetten, her yerde doğruluğu sabit olmuş hakaik-i ilmiyeyi anlar. Poker ve dans değildir medeniyet. Batı medeniyeti bir pisliktir. Ancak bir kataklizmle temizlenir. ilim ki beşeridir, onları almak değil, Avrupa'dan istirdat etmek suretiyle geri alacağız. Avrupa taarruzlarında başarılıdır. Ya öleceğiz, ya yok olacağız.
SORU: Türkçülük Ziya Gökalp'ten ilham almaktadır.
CEMİL MERİÇ: Önce Ali Suavi'den başlayalım. Ali Suavi bir çöküş devrinde yaşıyordu. Hayatının on yılı Paris ve Londra'da bütün zararlı ideolojilere açık olarak geçti. Batı ideolojilerine karşı son derece hazırlıksızdı. Ziya Gökalp'e gelince, o da bir tesettüt devrinin adamıdır. Bütün değerlerin çökmeye yüz tuttuğu, toprakta enkazdan başka pek az şeyin kaldığı bir devirde yaşadı. Heyd'in kitabı tek kitaptır. Gökalp samimidir, ciddidir, dürüsttür. Belki yaşadığı devirde ondan çok daha bilgili insanlar vardı. Gökalp'in onlardan farkı işi ciddiye almış olmasıdır...O devirde Akçuroglu, Agaoglu, Hüseyinzade gibi insanlarla milliyetçiliği kurmuş olması feyizli meyveler vermiştir. Osmanlı ülkesinin yandığı bir devirde uzun araştırmalara vakti yoktu. Yangını söndürmeliydi.
Fikir adamlarını ya putlaştırarak alırız, ya da ilmin tarafsız, hürmetkar davranışıyla. Gökalp'in en büyük hatası hars'ı kültürün yerine ikame etmesi değildir. Gökalp 48 yaşında öldü, o zaman yasasaydık belki aynı hataları yapmaya biz de memur olurduk. İnsanlar mukaddes değildir. Osmanlı İslam-Türk'tür. Biz de İslam-Türk'üz. Gökalp de Osmanlı idi. Osmanlı'dan önce büyük bir tarih vardır. Fakat bu tarih Osmanlı'ya ilave edilir, bu tarihin hatırı için Osmanlı tarihten çıkarılmaz. Osmanlı'dan önceki Türk'e dikkat çekmesi bakımından hürmete şayandır. Elbette Milliyetçilikten başka kurtuluş yolu yoktur. Milliyetçilik tarih demektir, kendisini bilmek demektir.
Alman tarih felsefecileri kültürle medeniyeti ayırır. Danilevsky "Avrupa ve Rusya"da her ülkenin kendine göre bir kültürü olduğunu ileri sürer. Kültürler milletin ruhunda yasayan bilgiler, inançlar ve bedii telakkilerdir. Kültürler tarih sahnesine çıktıktan sonra 1000-2000 yıl yaşarlar. Gerçekleştirecekleri mefkureyi gerçekleştirdikten sonra medeniyet olurlar.
Spengler, Toynbee aynı görüşü geliştirirler. Kültür canlıdır, olmakta olan, oluş haline geldikten sonra taşlaşır. Fransız İhtilali'nden sonra Fransız kültürü medeniyetleşir. Medeniyetler megalopolislerde (Londra'da, Paris'te, New York'ta) ölümlerini beklemektedirler. Don Kişot kültürdür, Sanso Panso medeniyettir. Don Kişot çöken bir devri kılıcı ile yaratabileceğine inanır. Kalıplaşmayan, katılaşmayan, hayal için yaşayan tam bir spontaneité (kendiliğindenlik) örneğidir.
Sanso, 2 x 2 = 4'ten başka inancı olmayanın bir timsalidir. Türkler Selçuk ve Osmanlı'ya kadar kültür merhalelerini yaşarlar. Aynı ağaç Osmanlı'ya kadar çiçektir, Osmanlı'da meyve verir.
Ziya Gökalp bütün fikir adamları gibi birçok hataları olan bir fanidir. Hataların ülkenin her sınırından girdiği bir devirde yaşıyordu. Her ideolog gibi bir devrin hatalarını ve sevaplarını aksettirir.
SORU: Cumhuriyet aydınlarının hepsi hain miydi?
CEMİL MERİÇ: Elbette Batılılaşan aydının karşısına kendi insanımız da çıkacaktır. Ama kokladığımız hava bütün mesamatımıza doluyor. Necip Fazıl Avrupa'nın yalanlarından kopmuştur. A. Hamdi Bey (Tanpınar) Batılılaşan Doğu'dur. Doğulu zevkleri olan bir Batılıdır, bir müsteşriktir. Kemal Tahir Batı'nın yalanlarını anladıktan sonra, onu sonuna kadar yaşadıktan sonra kendi asliyetine dönmüştür. Batı zehrini içip, kusmuştur. Kemal Tahir de, Necip Fazıl da Batılılaşmışlardır, fakat Batılılaştıktan sonra kendileri olmuşlardır.
SORU: Gökalp'in Osmanlı tarihine yabancı kalışı bir hatadır. Bizi Osmanlı'dan bugün de ayıranlar kimler?
CEMİL MERİÇ: Türk, İslamlaştıktan sonra medenileşmiştir. Osmanlı öncesi Türk tarihi çocukluk ve delikanlılık tarihidir. Osmanlı olgunluktur. Dedemizi tarihten söküp atmak isteyenler meşumdur. Türk tarihi bir bütündür. Gençlik çağını atmak için bir sebep yoktur.
SORU: Türklerin İslamlaştıktan sonra Araplaştığını söylüyorlar. İslam'a Arap kültürü nazarıyla bakılıyor.
CEMİL MERİÇ: Akil hastanelerinde tetkiki gerekir.
SORU: Osmanlı'nın işgal ettiği topraklardaki manevi hakimiyeti de son buluyor.
CEMİL MERİÇ: Osmanlı'yı biz yaşamıyoruz. Macaristan'da niye yaşasın? Roma nerede, Babil ne oldu? Medeniyetler ölürler, ancak şekil değiştirerek yeniden doğabilirler. Medeniyetler fanidir. İbn Haldun'dan Toynbee'ye kadar. Toynbee yalnız Hıristiyanlığı istisna eder ve Hıristiyanları kiliseye duaya çağırır. Osmanlı insanlık için bir yüz akıdır. Tarihin en şerefli bir safhasıdır. Osmanlı taklit edilemeyecek kadar büyüktür. Bugün Avrupa çöküş halindedir, biz orada bir medeniyetin rüyasını yaşıyoruz. Avrupa ilahinin yerine beşeriyi, beşerinin yerine maddiyi geçirdiği için yıkılış içindedir. Biz bir yangını taklit etmek istiyoruz.
SOSYOLOJİ NOTLARI VE KONFERANSLAR
Cemil Meriç
İletişim Yayınları
4. baskı. 1997 Sf. 303 vd.
düşlemeden düşünce gerçekleşmez.
YanıtlaSilherkese değil sadece düşünen zekâlara öneriyorum.
yldzzilyas.blogspot.com