Garaudy 1913 yılında Marsilya’da doğdu. 2012 yılında Paris’te öldü. Galeano 1940 yılında Montevideo’da doğdu. 2015 yılında Montevideo’da öldü. Garaudy ve Galeano ülkeleri, düşünce dünyaları, yaşları farklı olsa bile 72 yıl aynı dünyayı gözlemlediler. Garaudy“Batı hegemonyasını reddeden gerçek bir dünya medeniyetleri tarihi,” sloganı ile İnsanlığın Medeniyet Destanı’ını; Galeano“Neredeyse evrensel bir tarih,” sloganı ile Aynalar’ı kaleme aldı.
Garaudy:”Bu kitap, İnsanlığın Medeniyet Destanı, tarihin kaçırılmış fırsatlarını ve insanın kaybedilmiş boyutlarını bizimle birlikte aramaya katılmak isteyen kimselere sesleniyor, kültür imtiyazının tek bir uygarlığa, Batı’ya değil bütün medeniyetlere ait olduğunu anlatıyor,” diyerek okur’u kitaba davet ediyor.
Galeano ise: “Ben hatırlama takıntısı olan bir insanım. Her şeyden çok da Amerika’nın, unutkanlıktan mustarip Latin Amerika’nın geçmişini hatırlama takıntım var,” diyerek ve tarihçi olarak anılmasına itiraz edip yalnızca evrensel tarih içerisinden hatırlanması gerekenleri hatırlatma görevini yerine getiren biri olduğunu düşünerek okur’u Aynalar’a davet ediyor.
İnsanlığın Medeniyet Destanı’nda Garaudydokuz bölümde dünya medeniyetleri tarihini anlatıyor bizlere. Medeniyetlerin ilk beşikleri ve ilk ağları olan: Mezopotamya, Gılgamış Destanı, Nil, İndüs, Çin ile başlayan serüven Asurluların kanlı hâkimiyeti, Upanişadlar, Olmekler ve Şavan medeniyeti ile devam ediyor. Garaudy bizlere sırasıyla: Grek kültürünün doğuşundan, Büyük İskender’den, Roma İmparatorluğundan, Hindistandan ve Guptalar’dan, Budizm’den, İslâm’ın yayılışından, 16.yy. Rönesansından, Amerika ve yerlilerin soykırımından, Batı hâkimiyetinden bahsediyor.
Aynalarda ise bölümlenmiş bir anlatım biçimi yok. Bibliyografik kaynaklar yok. Galeano: “Bu kitabı hazırlarken, fark ettim ki bibliyografik kaynakları koymaya kalksam kitapta yer alan neredeyse altı yüz anlatının kapladığından daha fazla yer kaplayacaklar,” diyor bizlere kitabının henüz başında. Aynalar farklı anlatılar ile dünya tarihinde hem zaman hem de coğrafi bir yolculuğa çıkarıyor bizleri.
Garaudy:”Burada, Afrika’nın tam da göbeğinde, hayatın ve behimenin düşe kalka yürüyüşünden filizlenip boy atmış olan insanın en eski kalıntıları keşfedildi,” derken; Galeano:”Bugün, dünyanın gökkuşağını oluşturan kadınlar ve erkekler olarak bizlerin gerçek gökkuşağından fazla rengimiz var; ancak hepimiz Afrika kökenli göçmenleriz. Bembeyaz kişiler bile Afrika’dan geliyorlar,” der.
Başladıkları nokta ve anlatılarda izledikleri yolların sık sık kesişmesi, bazen aynı olayları neredeyse aynı cümlelerle anlatması iki yazarında çalışmalarına verdikleri önemi, kimin haklı olduğunun değil neyin doğru olduğunun ortaya çıkarılması çabasında olduklarını gösteriyor. Biz bu iki kitabı da MÜFÎD Dergisi sevenlerine tavsiye ediyoruz.
Tavsiye ediyoruz çünkü;Jostein Gaarder’ın Sofie’nin Dünyası kitabı Goethe’den bir iktibasla başlar:“Üç bin yılın hesabını göremeyen karanlıkta yolunu bulamaz, günü gününe yaşar ancak.”
Karanlıkta yol almak için medeniyetler tarihini bilmek, düşünce tarihini bilmek, dinler tarihini bilmek tek tek bir coğrafyada yaşayan insanların tarihini bilmek illa ki kendi tarihini bilmek yeryüzü üzerinde yaşayan her insan için, medeniyet için bir parça faydalıdır. Böylesi bir çaba, günü gününe yaşamaktan geçmişte yaşanan hataları tekrar etmekten alıkoyar insanı, insanları ve medeniyetleri. Çünkü geçmiş tarih, suyun suya benzediğinden daha çok benzer bugüne.
Garaudy ve Galeano, İnsanlığın Medeniyet Destanı ve Aynalar ile “Evet bende sizinle aynı düşüncedeyim,” diyen MÜFÎD Dergisi sevenlerini evrensel tarihi tanımaya davet ediyor. Bizce de buradan, bu tür kitaplardan başlanırsa nereden devam edileceği daha kolay bulunabilir.
Garaudy:”Bu kitap, İnsanlığın Medeniyet Destanı, tarihin kaçırılmış fırsatlarını ve insanın kaybedilmiş boyutlarını bizimle birlikte aramaya katılmak isteyen kimselere sesleniyor, kültür imtiyazının tek bir uygarlığa, Batı’ya değil bütün medeniyetlere ait olduğunu anlatıyor,” diyerek okur’u kitaba davet ediyor.
Galeano ise: “Ben hatırlama takıntısı olan bir insanım. Her şeyden çok da Amerika’nın, unutkanlıktan mustarip Latin Amerika’nın geçmişini hatırlama takıntım var,” diyerek ve tarihçi olarak anılmasına itiraz edip yalnızca evrensel tarih içerisinden hatırlanması gerekenleri hatırlatma görevini yerine getiren biri olduğunu düşünerek okur’u Aynalar’a davet ediyor.
İnsanlığın Medeniyet Destanı’nda Garaudydokuz bölümde dünya medeniyetleri tarihini anlatıyor bizlere. Medeniyetlerin ilk beşikleri ve ilk ağları olan: Mezopotamya, Gılgamış Destanı, Nil, İndüs, Çin ile başlayan serüven Asurluların kanlı hâkimiyeti, Upanişadlar, Olmekler ve Şavan medeniyeti ile devam ediyor. Garaudy bizlere sırasıyla: Grek kültürünün doğuşundan, Büyük İskender’den, Roma İmparatorluğundan, Hindistandan ve Guptalar’dan, Budizm’den, İslâm’ın yayılışından, 16.yy. Rönesansından, Amerika ve yerlilerin soykırımından, Batı hâkimiyetinden bahsediyor.
Aynalarda ise bölümlenmiş bir anlatım biçimi yok. Bibliyografik kaynaklar yok. Galeano: “Bu kitabı hazırlarken, fark ettim ki bibliyografik kaynakları koymaya kalksam kitapta yer alan neredeyse altı yüz anlatının kapladığından daha fazla yer kaplayacaklar,” diyor bizlere kitabının henüz başında. Aynalar farklı anlatılar ile dünya tarihinde hem zaman hem de coğrafi bir yolculuğa çıkarıyor bizleri.
Garaudy:”Burada, Afrika’nın tam da göbeğinde, hayatın ve behimenin düşe kalka yürüyüşünden filizlenip boy atmış olan insanın en eski kalıntıları keşfedildi,” derken; Galeano:”Bugün, dünyanın gökkuşağını oluşturan kadınlar ve erkekler olarak bizlerin gerçek gökkuşağından fazla rengimiz var; ancak hepimiz Afrika kökenli göçmenleriz. Bembeyaz kişiler bile Afrika’dan geliyorlar,” der.
Başladıkları nokta ve anlatılarda izledikleri yolların sık sık kesişmesi, bazen aynı olayları neredeyse aynı cümlelerle anlatması iki yazarında çalışmalarına verdikleri önemi, kimin haklı olduğunun değil neyin doğru olduğunun ortaya çıkarılması çabasında olduklarını gösteriyor. Biz bu iki kitabı da MÜFÎD Dergisi sevenlerine tavsiye ediyoruz.
Tavsiye ediyoruz çünkü;Jostein Gaarder’ın Sofie’nin Dünyası kitabı Goethe’den bir iktibasla başlar:“Üç bin yılın hesabını göremeyen karanlıkta yolunu bulamaz, günü gününe yaşar ancak.”
Karanlıkta yol almak için medeniyetler tarihini bilmek, düşünce tarihini bilmek, dinler tarihini bilmek tek tek bir coğrafyada yaşayan insanların tarihini bilmek illa ki kendi tarihini bilmek yeryüzü üzerinde yaşayan her insan için, medeniyet için bir parça faydalıdır. Böylesi bir çaba, günü gününe yaşamaktan geçmişte yaşanan hataları tekrar etmekten alıkoyar insanı, insanları ve medeniyetleri. Çünkü geçmiş tarih, suyun suya benzediğinden daha çok benzer bugüne.
Garaudy ve Galeano, İnsanlığın Medeniyet Destanı ve Aynalar ile “Evet bende sizinle aynı düşüncedeyim,” diyen MÜFÎD Dergisi sevenlerini evrensel tarihi tanımaya davet ediyor. Bizce de buradan, bu tür kitaplardan başlanırsa nereden devam edileceği daha kolay bulunabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır. Teşekkür ederiz.