“Gâh Olur Topuğumuzun Ardını Göremeyiz, Gâh Olur Arşı Âlâdan Yüksek Olur Seyranımız.”[1]
Yapmaya çalıştığımız, hedeflediğimiz olay ve olguların ne kadarını gerçekleştirebiliriz sorusunu kendimize sorma arzusu içerisindeyiz her an. Bir insan ömrüne sığmayacak kadar fazla amaçlar taşımakta bu amaçlar peşinde gitmekteyiz. Denizin üzerinde gemimizi inşa etmekte, tek bir tahta parçası ile çıktığımız yolda bir gemi sahibi olarak karaya varma gayretindeyiz.
Tek bir tahta parçası üzerinde giderken kendimize yetecek kadar, boğulmayacak kadar imkânımız varken bunca çaba neden? Yalnız başına bir tahta parçasında gitmek varken o müzmin yaşantı tercihi niye? Üstelik yeni ayrıldık karadan, henüz dönede biliriz, yüzerek dahi geçebiliriz kıyıya! Tarık bin Ziyad dönmedi!
Uzun bir yola çıktık. Eksikliklerimizden, acziyetimizden, yolun uzun, zamanın kısa, kendimizin yorgun olmasından şikâyet etmeye vaktimizde hakkımızda yok.
An geliyor topuğumuzun ardını göremiyoruz. Denizin ortasında tek bir tahta parçasının üzerinde dumur olup kalıyoruz. Evet daha hızlı, gemiyi tamamlamaya çok az kaldı, koskoca bir tahta parçası ile başladık, bir tahta parçası daha, bir kişi daha alabiliriz, bir çivi daha. An geliyor deniz aşırı bir tasavvura sahip oluyoruz. Biraz daha gayret, beş kişi daha bulalım.
Mustafa Hâkî Efendinin tasavvufi bağlamda söylediği sözden mülhem, kendi gayretlerimizi anlatmaya çalışmak umarım doğrudur. Onun bulunduğu konuma, onun mesabesine ve bu sözün tam olarak vehmine varmamız, namütenahi kudretin yapamayacağı bir şey gücünün yetmediği iş yoktur, an itibarı ile çok zor.
Cahit Zarifoğlu’nun Sezai Karakoç için söylediği: “O uzak iklimleri erişilmez beldeye, bakamazdık senin götürmen olmasa. Şu küçük kalp de nice hakkın var. Yaman halimiz helal ettiremezsek!” sözünü bizde BURHANEDDİN KANLIOĞLU’ na söylüyoruz. Felsefe alanında yazmanın, yazmamız gerektiğinin, bizce uzak diyarlarına, sayende bakabildik.
Topuğumuzun ardı şebihliğindeki felsefeyi dahi anlayamamış olduğumuzu, göremediğimizi çok geç anladık. Oysa bizim arşı âlâ seyrine, inandığımız değerler için yazmaya ne de çok ihtiyacımız varmış! Yine senin (Burhaneddin) sayende öğrendik.
Buna rağmen bizden evvel başlayanlardan geri olduğumuzu kim söyleyebilir? Modern gemilerle yola çıkanlarla tek bir tahta parçası üzerinde yola çıkan bizlerin hangisinin karaya sağ-salim varacağının garantisini kim verebilir? Her geçen gün inşa ettiğimiz gemimizin ne kadar sağlam olduğunu kim bilebilir? Dünyaya, olaylara, insanlara felsefenin en anlamlı zaviyesinden dahası arşı âlâ merhalesinden baktığımızı kaç kişi anlayabilir?
Karaya sapasağlam bir gemi ile ulaşacağımıza, insana en anlamlı zaviyeden bakma gayreti içinde olduğumuza, bu zaviyenin en anlamlı zaviye, bu reçetenin en sağlam ilaç olduğuna inanıyoruz.
Şairin güttüğü:
“Bir şair olmak istedim
İslam haritasında”[2]
Kaygısı gibi bir kaygıdır bizimkisi felsefe alanında. Farklı hallerimiz, farklı nabız anlarımız var öyle ki;
“Gâh Olur Topuğumuzun Ardını Göremeyiz, Gâh Olur Arşı Âlâdan Yüksek Olur Seyranımız.”
[1] MUSTAFA HÂKÎ TOKADÎ EFENDİ
[2] Cahit Zarifoğlu, Satır Şiiri, http://www.zarifce.com/zarifce/zarifsiir/korkuveyakaris.htm
BU YAZI İLK KEZ 2012 YILINDA mufiddergisi.com ADRESİNDE YAYINLANMIŞTIR.
Yapmaya çalıştığımız, hedeflediğimiz olay ve olguların ne kadarını gerçekleştirebiliriz sorusunu kendimize sorma arzusu içerisindeyiz her an. Bir insan ömrüne sığmayacak kadar fazla amaçlar taşımakta bu amaçlar peşinde gitmekteyiz. Denizin üzerinde gemimizi inşa etmekte, tek bir tahta parçası ile çıktığımız yolda bir gemi sahibi olarak karaya varma gayretindeyiz.
Tek bir tahta parçası üzerinde giderken kendimize yetecek kadar, boğulmayacak kadar imkânımız varken bunca çaba neden? Yalnız başına bir tahta parçasında gitmek varken o müzmin yaşantı tercihi niye? Üstelik yeni ayrıldık karadan, henüz dönede biliriz, yüzerek dahi geçebiliriz kıyıya! Tarık bin Ziyad dönmedi!
Uzun bir yola çıktık. Eksikliklerimizden, acziyetimizden, yolun uzun, zamanın kısa, kendimizin yorgun olmasından şikâyet etmeye vaktimizde hakkımızda yok.
An geliyor topuğumuzun ardını göremiyoruz. Denizin ortasında tek bir tahta parçasının üzerinde dumur olup kalıyoruz. Evet daha hızlı, gemiyi tamamlamaya çok az kaldı, koskoca bir tahta parçası ile başladık, bir tahta parçası daha, bir kişi daha alabiliriz, bir çivi daha. An geliyor deniz aşırı bir tasavvura sahip oluyoruz. Biraz daha gayret, beş kişi daha bulalım.
Mustafa Hâkî Efendinin tasavvufi bağlamda söylediği sözden mülhem, kendi gayretlerimizi anlatmaya çalışmak umarım doğrudur. Onun bulunduğu konuma, onun mesabesine ve bu sözün tam olarak vehmine varmamız, namütenahi kudretin yapamayacağı bir şey gücünün yetmediği iş yoktur, an itibarı ile çok zor.
Cahit Zarifoğlu’nun Sezai Karakoç için söylediği: “O uzak iklimleri erişilmez beldeye, bakamazdık senin götürmen olmasa. Şu küçük kalp de nice hakkın var. Yaman halimiz helal ettiremezsek!” sözünü bizde BURHANEDDİN KANLIOĞLU’ na söylüyoruz. Felsefe alanında yazmanın, yazmamız gerektiğinin, bizce uzak diyarlarına, sayende bakabildik.
Topuğumuzun ardı şebihliğindeki felsefeyi dahi anlayamamış olduğumuzu, göremediğimizi çok geç anladık. Oysa bizim arşı âlâ seyrine, inandığımız değerler için yazmaya ne de çok ihtiyacımız varmış! Yine senin (Burhaneddin) sayende öğrendik.
Buna rağmen bizden evvel başlayanlardan geri olduğumuzu kim söyleyebilir? Modern gemilerle yola çıkanlarla tek bir tahta parçası üzerinde yola çıkan bizlerin hangisinin karaya sağ-salim varacağının garantisini kim verebilir? Her geçen gün inşa ettiğimiz gemimizin ne kadar sağlam olduğunu kim bilebilir? Dünyaya, olaylara, insanlara felsefenin en anlamlı zaviyesinden dahası arşı âlâ merhalesinden baktığımızı kaç kişi anlayabilir?
Karaya sapasağlam bir gemi ile ulaşacağımıza, insana en anlamlı zaviyeden bakma gayreti içinde olduğumuza, bu zaviyenin en anlamlı zaviye, bu reçetenin en sağlam ilaç olduğuna inanıyoruz.
Şairin güttüğü:
“Bir şair olmak istedim
İslam haritasında”[2]
Kaygısı gibi bir kaygıdır bizimkisi felsefe alanında. Farklı hallerimiz, farklı nabız anlarımız var öyle ki;
“Gâh Olur Topuğumuzun Ardını Göremeyiz, Gâh Olur Arşı Âlâdan Yüksek Olur Seyranımız.”
[1] MUSTAFA HÂKÎ TOKADÎ EFENDİ
[2] Cahit Zarifoğlu, Satır Şiiri, http://www.zarifce.com/zarifce/zarifsiir/korkuveyakaris.htm
BU YAZI İLK KEZ 2012 YILINDA mufiddergisi.com ADRESİNDE YAYINLANMIŞTIR.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır. Teşekkür ederiz.