“Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz”
Yunus Emre
Kaş yaparken göz nasıl çıkar? Ve dahi ‘yazmak’, ‘söylemek’ niyeti nasıl bir niyettir?
Efendim bendeniz daha önceleri bu mesele üzerine yetersiz kafamı yormaya çalışırken birkaç şey gelmişti aklıma. Mesela, bir yazı tasarlıyor onu yazıyor ve yayınlıyor olmanın kendisinde mündemiç olan bazı şeyler gibi. Bana göre yazı yazmak (ki buna en genel manasıyla ‘söylemek’ diyeceğiz) bir muhatabı otomatik olarak kale almak, onunla bir şekilde irtibat kurmaktır. Bu hayli tartışmalı, epey uzun konuya müsaade edin burada girmeyelim…
Benim buradaki demem ise şudur: Çeşitli yayın organlarında (gazeteler, televizyon programları vs.) ağabeylerimiz, ablalarımız, hâsılı ‘alanında uzman kişiler’ her gün bir şeyler söylemekte ama güncel ama kadim, meseleler üzerine fikirlerini beyan etmektedirler. “Bakın ey insanlar! Başbakan şunu dedi, bu, şu demektir! Hayır, efendim olur mu? Aslında şöyle demektir…” mealinde yığınla söylem.
Elbette buraya kadar bir beis yok. Ülkede, dünyada bir şeyler oluyor. Bir insanınsa geçmişini ve dahi dönemini siyaset, felsefe, ekonomi gibi bütün buutlarıyla takip etmesi çok kolay değil. Bunun yanında bunların takip edilebildiğinden bahsetsek bile insanların “yahu tamam ama şu adam bu meseleye dair bugünkü köşesinde ne demiş?” gibi bir merakları hem doğal hem de oldukça hoş bir temayüldür.
Ve fakat her nerede ve her nasıl biçimde bir ‘söylemek’ ten bahsediyorsak direkt olarak bir ‘dil’ den bahsediyoruz demektir. Söylediğimiz, söyleyeceğimiz ister yazı ile ister söz ile (hatta neden bir sinema filmini, bir müzikal eseri eklemeyelim) olsun muhatabımızla bir dil üzerinden ve bir dil aracılığıyla irtibat kuruyoruz.
Bu bağlamda, günümüzde ekseriyetle kaş yaparken göz çıkarılmaktadır. Dil, menfi kullanımı dolayısıyla hemen her söyleyişte söylenenin önüne çıkmakta, söylenecek olanı gölgelemektedir. İnsanlar kendilerine ulaşan her türlü metindeki hakaretleri, hırsları, nefretleri ayıklamaktan, bunlar üzerine düşünmekten metnin manasıyla iştigal edememektedir. İşte tam da burada gayenin hâsıl olmaması gibi bir sorunla karşı karşıyayız. ‘Söylemek’, en genel manasıyla ‘bir şey demeye çalışmak’ tır. Fakat metnimizi kurduğumuz ‘dil’ –tabirimi mazur görün- zehirli olunca, mana o zehrin içinde eriyip gidiyor…
Toparlayalım: Çok havada, çok anlaşılmaz bir şey söylemiyoruz. Bu yazıyı görür görmez derhal bir Mustafa Kutlu metni okuyun, demek istediğimiz anlaşılacaktır.
Kutlu’nun benden defalarca kez daha iyi bildiğinden emin olduğum bir şey var: Peygamber, “ya hayır söyleyin, ya susun” demişti.
BU YAZI İLK KEZ 2012 YILINDA mufiddergisi.com ADRESİNDE YAYINLANMIŞTIR.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır. Teşekkür ederiz.