HAYATIM NE KADAR ZOR TESTİ - PEYAMİ SAFA GÜLAY

Bir şeyin arzusuyla aynı şeyin gerçekleşmesi arasındaki denklem çok garip bir hal aldı. İnsanla ilgili kesin konuşulamaz, belki de denklem garip bir hal almamıştır, belki de hep bugün olduğu gibidir, bilmiyoruz. Fakat bir şey ve onun arzusu arasında bugün geçerli olan denklemin çok garip bir denklem olduğunu, aynel yakin biliyoruz.

Bu denklemde bir ters orantı tespit etmeye çalışalım: Arzu arttıkça, irade azalır. İsteyeceğiz, ama bir şey yapmayacağız. Daha güzel olsun ama kendi kendine olsun. Başımıza iş çıkarmasın. Yıkansın, pişirilsin, tepsiye konsun ve servis edilsin. Ha, yer miyiz, yemez miyiz, onu keyfimiz bilir (Sonuçta göreceğiz ki, yemeyeceğiz, israf edeceğiz). Hele arzu ettiğimiz vaziyete gelsin, kararı o zaman lütfederiz. Emin olduğumuz tek şey, istiyor oluşumuz. Başka da bir şey bilmiyoruz. Başka bir şey bilmiyor oluşumuzla ilgili iddianın hakkını teslim edip, ondan bir önceki iddiaya geçelim: Sahiden istiyor oluşumuzdan emin miyiz? Ben değilim. Bunun sebebini anlaşılır kılmak için, denkleme dönelim:

Arzu giderek büyür. Nesnesini istila eder: Uzun zamandır yemediğimiz, şimdi büyük bir iştahla yediğimiz yemekten sonra ilk hasıl olan şey nedir? Doygunluk mu? Değil. Şükür mü? Hayır. İlk hasıl olan şey aynel yakin bilmekte olduğumuz şeydir: Tekrar yemek arzusu. Böylelikle arzu bizi ulaşmak istediğimiz şeye götüren bir araç olmaktan çıkar, gideceğimiz yere ulaştığımızda modelini yükseltmek isteyeceğimiz bir araca dönüşür. Nesnesini istila eder, kavuşsak da kavuşmasak da artık arzu edilen nesne yoktur. Bir sembolden ibarettir, bir formaliteden. Arzunun yaşanmasını mümkün kılan bir sembol ve formalite.

Böylelikle ne olur? Merkezî bir arzu ve onun etrafını, ona hizmet etmek için süsleyen ufak tefek figürlerden ibaret bir tablo oluşur. Esas olarak sadece arzu kalır. Demek ki istiyor oluşumuzla ilgili bir iddiada bulunurken acelecilik ettik: İstiyor oluşumuz doğru olsa bile bu, iddia ettiğimiz gibi istemenin, arzunun bir şey için vesile kılındığı bir istemek değildir. Bu arzunun istenişidir, istemenin istenişi.

Kestirmeden gidelim: Bugünün birinciliği açık ara göğüsleyecek teması hayatın (doğrusu hayatın değil, ‘benim’ hayatımın) zor oluşu, karmaşık oluşudur. Birkaç serzeniş sıralayalım: “Hayat çok zor, niye yolunda gitmiyor, hep benim başıma geliyor, bir türlü olmuyor, kimse dinlemiyor, herkes bencil…” Tabii, şikâyetler alabildiğine çoğaltılabilir. Zaten tıpkı arzu gibi şikâyet de sadece ve sadece kendini çoğaltır. Şimdi, bu şikâyetler her şeyden önce şunu ima ederler: “Bir şeylerin bu kadar zor olmamasını isterdim. Daha kolay, daha açık olması için her şeyi yapardım.” Oldukça fedakârca. Peki, bu söylendiği gibi mi? Bir yanlışlık yapmamak için, denkleme dönelim:

Arzunun nesnesi açıktır: Bir şeylerin bu kadar zor olmaması, olabildiğince açık olması. Şimdi artık bizi sonuca götürecek soruya geçebiliriz: Neredeyse hep beraber bir şeylerin zor ve kapalı olmasından şikâyet ediyoruz ve en basit şeyler bile bize hala zor ve kapalı geliyor. O zaman, acaba sadece arzu ediyor, sadece şikâyet ediyor, daha güzel olması için elimizden geleni değil, daha azını bile yapmıyor olabilir miyiz? Öyle ya, bu kadar büyük bir genellikle tespit ettiğimiz sorun olduğu gibi ortada duruyorsa, kimse bir şey yapmıyor demektir. Buradaki “kimse” de bizim dışımızda birisi olmayacağına göre, bir şey yapmayan da herhalde biziz.

Arzu bugün hususi bir hal almıştır. Kendisinden menkul, kendisine gönderen, kendisinde tükenen ve kendisine dönmek için yeniden üreyen bir mekanizma. Arzu iradeyi istila etmiştir. Bugün bir şikâyette ilk tespit ettiğimiz şey bir rahatsızlık değil, belki bu biraz radikal gelebilir, bir memnuniyettir. Bugün zorluk, kapalılık istenmektedir. Tıpkı arzunun nesnesi için değil kendisi için istenişi gibi. Şikâyet, yöneldiği şeyi ortadan kaldıramaz, bilakis, onu besler. Bir şikâyet asla daha iyiye doğru bir hamleyi teşvik etmez, hamle mesuliyetinden kaçışı işaret eder.

Bugün bir şeyin kolaylığından, açıklığından korkulur. Çünkü kolaylık ve açıklık görmeyi, görmek de davranmayı beraberinde taşır. Ne var ki biz bugün kahir ekseriyetle yürürlükte olan denklemde davranmak gibi bir kategoriden bahsetmemiştik. Denklem sadece şunları içeriyordu: Arzu etmek, arzu gerçekleşmezse şikâyet etmek, gerçekleşirse daha fazla arzu etmek. Peygamberimiz kolaylaştırmayı zorlaştırmaya tercih etmemizi tavsiye ediyordu. Görünüşe göre denklemin dışına itilen şey, bu tavsiyenin ta kendisidir.

Kolaylık ve açıklıktan kokuyorsak, kolaylık ve açıklığa yönelik arzumuz bir çözümü değil de sadece kendisini istiyorsa, kolaylık ve açıklığın yokluğuyla ilgili serzeniş ve şikâyetimiz de yalandan ibarettir.

Hayatımız ne kadar zordur? Ne kadar yalancıysak o kadar.

Yorumlar

Müfîd Ne Demektir?

İfâde eden, meramı güzel anlatan. Mânalı, mânidâr. Faydalı, faydayı mucib olan. Mütâlâsından istifade olunan.