Üç Meseleyi okumak bizi ilk bakışta bazı kesin sonuçlara götürüyor gibi. Teknoloji bir azgınlık, medeniyet çürüme ve yabancılaşma düşüncesi bir gururdan ibarettir. Teknolojiyi, medeniyeti ve yabancılaşma düşüncesini uzak durulması gerekli kötülükler olarak gördüğümüzde kendimizi ister istemez radikal (köktenci) bir konumda buluruz. Teknolojinin, medeniyetin ve yabancılaşma düşüncesinin reddi bizi içinde bulunduğumuz dünyanın gerek değerler ve gerekse şartlar bakımından dışında bir yerde bulunmaya iter. Yani radikalizmin bizi götüreceği yer ütopyadan başka bir yer değildir. Eğer radikalizmin ve ütopyanın ağına düşersek, Üç Meseleyi büyük ölçüde çözümsüzlüğe mahkum etmiş oluruz; zira tecrübe göstermiştir ki modern dünyanın meselelerine radikal ve ütopyacı çözümler önermek her türlü başarısızlığı peşinen davet etmek demektir. Esasen, modern dünyanın hastalıklarından biri de zorluklara, kötülüklere ve zararlı kabul edilen her şeye karşı radikal çözümler önermek biçiminde karşımıza çıkar. Modern dünyanın “dirigeant” unsurları köleliğin, yoksulluğun, hastalığın, ızdırabın ve nihayet ölümün kökten yok edilmesi iddialarıyla yola çıkarak içinde yaşadığımız köleci, yoksullaştırıcı, hasta, muzdarip ve ölümcül “biosphere”in inşasını sağlamışlardır. Öyleyse Müslüman olarak bizim bazı modern iddialara, yine başka modern iddialarla karşı çıkmak gibi bir tuzağa yakalanmaktan kaçınmamız gerektiğini söyleyebiliriz.
Fakat aklımıza takılan ilk soru, “radikalizmi ve ütopyayı reddetmekle EYAMCILIĞA, KÜFR İLE UZLAŞMAYA, CELLATLARLA İŞBİRLİĞİNE kapı açıp açmayacağımız” sorusudur. Bu noktada iki hususu birbirinden dikkatle ayırmamız gerekli. Meseleleri kavramada radikal davranmak, her meseleyi o meselenin doğmasına yol açan bütün unsurları gözönüne alarak ve elden geldiğince derinlere inerek incelemek mecburiyetindeyiz. Bir meseleyi kökten kavramakla, o meseleye köklü bir çözüm getirmeye çabalamak birbirinden çok farklıdır. Kavrayıştaki köktenci tutumumuz bizim şükreden, hamdeden tarafımızdır. Buna karşılık bir meseleyi kökten bir çözüm önermek, bir rububiyet iddiasıdır. Gerçekte meseleyi kökten kavrayan kişi, o meselenin nihai çözümünün elinde olmadığını da kavramış sayılır. Ancak meselenin radikal bir yaklaşımla kavranışı o mesele içinde erimekten, o mesele dolayısıyla karşılaşılan belâlara, günahlara bulaşmaktan bizi alıkoyar. Kavrayışında radikal olmayan, istikametinde de isabetli olamayacaktır. Ütopyayı reddederken de bir ayırımı yapmak mecburiyeti bizi bekliyor. Batı düşüncesinin kendi içinde türettiği ütopyalar önceden tasarlanmış, sınırları mevcut kavrayışımızla çizilmiş hayat biçimlerini, toplum ve dünya taslaklarını içine alır. Reddettiğimiz ve hayal edilen ‘yok ülke’ye doğru attığımız her adımı başarısızlığa uğratacak olan ütopya budur. Çünkü ne kadar iyi niyetle girişilmiş olursa olsun ütopya kurma işlemi ‘kendimiz için neyin iyi olduğunu bildiğimiz iddiasını’ içinde taşır. Her iddia yaratılmış olana, yaratılma sürecine karşı yaratılmış ve yaratılmakta olanın aczi konusundaki bilgisizliğinin itirafından başka bir şey değildir. Ütopyanın Müslüman görüş açısından olumlu olan tarafın küfrün hâkimiyetine boyun eğmediğimizin şuurla kavranılması, küfr ile uzlaşmadan yaşanabileceğinin mümkün olduğunun derinden ve kesinlikle bilinmesi ve nihayet Allah’ın vaadinin gerçekleşeceğine imandır. Bizim ütopyamız bizim için hayırlı olanı dua ile talep etmemizdir.
İsmet Özel,‘Üç Mesele’-nin son yazısı,1978
Fakat aklımıza takılan ilk soru, “radikalizmi ve ütopyayı reddetmekle EYAMCILIĞA, KÜFR İLE UZLAŞMAYA, CELLATLARLA İŞBİRLİĞİNE kapı açıp açmayacağımız” sorusudur. Bu noktada iki hususu birbirinden dikkatle ayırmamız gerekli. Meseleleri kavramada radikal davranmak, her meseleyi o meselenin doğmasına yol açan bütün unsurları gözönüne alarak ve elden geldiğince derinlere inerek incelemek mecburiyetindeyiz. Bir meseleyi kökten kavramakla, o meseleye köklü bir çözüm getirmeye çabalamak birbirinden çok farklıdır. Kavrayıştaki köktenci tutumumuz bizim şükreden, hamdeden tarafımızdır. Buna karşılık bir meseleyi kökten bir çözüm önermek, bir rububiyet iddiasıdır. Gerçekte meseleyi kökten kavrayan kişi, o meselenin nihai çözümünün elinde olmadığını da kavramış sayılır. Ancak meselenin radikal bir yaklaşımla kavranışı o mesele içinde erimekten, o mesele dolayısıyla karşılaşılan belâlara, günahlara bulaşmaktan bizi alıkoyar. Kavrayışında radikal olmayan, istikametinde de isabetli olamayacaktır. Ütopyayı reddederken de bir ayırımı yapmak mecburiyeti bizi bekliyor. Batı düşüncesinin kendi içinde türettiği ütopyalar önceden tasarlanmış, sınırları mevcut kavrayışımızla çizilmiş hayat biçimlerini, toplum ve dünya taslaklarını içine alır. Reddettiğimiz ve hayal edilen ‘yok ülke’ye doğru attığımız her adımı başarısızlığa uğratacak olan ütopya budur. Çünkü ne kadar iyi niyetle girişilmiş olursa olsun ütopya kurma işlemi ‘kendimiz için neyin iyi olduğunu bildiğimiz iddiasını’ içinde taşır. Her iddia yaratılmış olana, yaratılma sürecine karşı yaratılmış ve yaratılmakta olanın aczi konusundaki bilgisizliğinin itirafından başka bir şey değildir. Ütopyanın Müslüman görüş açısından olumlu olan tarafın küfrün hâkimiyetine boyun eğmediğimizin şuurla kavranılması, küfr ile uzlaşmadan yaşanabileceğinin mümkün olduğunun derinden ve kesinlikle bilinmesi ve nihayet Allah’ın vaadinin gerçekleşeceğine imandır. Bizim ütopyamız bizim için hayırlı olanı dua ile talep etmemizdir.
İsmet Özel,‘Üç Mesele’-nin son yazısı,1978
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır. Teşekkür ederiz.