HALİM TALAY - YAPAY ZEKA ÜZERİNE

Yıllar öncesi... Yedi arkadaştan müteşekkil bir çalışma grubunda devam eden okuma ve araştırmalar… Hayallerimizi süsleyen akademik hayatın emekleme aşamalarındayız. Dinler tarihi alanında oldukça mahir bir hocamızla ders yaparken robot teknolojisi ve yapay zeka eksenli konulara kaymıştık. Lisans öğrencisi iken ehemmiyetini pek kavrayamadığımdan olsa gerek meseleyi iyice idrak edememiştim. Aklımda kalanlar sadece birkaç robot videosundan ibaret o günlere dair. 

İçimde bir köşeye çekilip uyuklayan bu mesele aradan geçen altı yedi yıldan sonra bir vesile ile uyandı. “Güncel Felsefi Problemler” ekseninde tartışmaların yoğun olduğu doktora dersinde kıymetli bir arkadaşımızın sunumu ve araştırma deneyimleri oldukça dikkatimi çekti. Ders hocamızın da tavsiyesi ile, bu bağlamda eserleri ile dikkat çeken bir kişiye odaklandım. Michio Kaku ve onun Geleceğin Fiziği adlı eserini okuyup analiz etmeye koyuldum. Okurken bazen “olabilir”, bazen “yok artık”, bazen “benim de aklıma gelmişti”, bazen de “hadi canım sen de” dediğim anlar olmadı değil. Aslında bu tepkileri verirken sorun eserde değil bende idi. Görüp bilmediğim, bazı noktalarını da yeterince idrak edemediğim hususlarda dehşet bir afallama yaşamıştım. Yüzlerce yıl önce telefonun icat edilmesi hayali ya da fikri nasıl birçok insana absürt ve saçma geldi ise benzer durum bende de olmuştu ilk etapta. Okuma ilerledikçe aslında önemli bir mesajı da yüzüme vuruyordu:

“Varmak istediğin menzil için önce hayal etmek, sonra da hareket etmek gerekiyormuş.”

Üretim, tüketim, makine ve teknolojik gelişmeler ekseninde tartışılan modern dönemin bir üst versiyonu adım adım büyümeye başlamış aslında. İnsan zekası ile birleşen teknolojinin yeni ve çılgıncasına büyümeye hazır yavrusu; yapay zeka gerçeği artık karşımızda. Giderek küçülen bilgisayarlar ve iletişim cihazları, nano teknoloji, akıllı genler, işe koşan robotlar vs. minvalinde, baş döndüren boyutta bir kavram ve çalışma dünyası… Okumaya devam ettiğimizde aklımızda çoğu noktada şu sorular beliriyor: Niçin bunlara gerek duyuyoruz?, Bunlar karşısında biz insanın yeri ne olacak?, Bu işin ucundan bizler de imkanlar ölçüsünde tutup bir adım ileriye taşımalı mıyız? Ve daha nice muammalar yığını…

Robotlar açısından meseleyi ele alıp analize başladığımızda “zekasını, icat eden kişinin şekillendirdiği yapay bir varlığın dünyadaki konumu ne olmalı?” sorusu ile meseleyi sorgulamak elzem gibi geliyor. Hizmetkar olarak, işçi olarak, belki de rehber olarak robotları çalıştırmak insanlığa ne katacak? Sualler yığınla… Savunucuların ağırlıklı dayanak noktası ise “insan hayatını kolaylaştırma ve fayda”… Karşıda ise itiraz edenlerin ilginç feryadı: “Duygusuz, emre amade metal yığınları… İnsanı tasfiye edecekler ama bir insan olamayacaklar. Ruh ve duygudan fersah fersah uzak nesneler…”

Bu ikilemde orta bir yolu bulmak hayli meşakkatli iş. Daha da önemlisi ileriye durmadan koşan yapay zeka atılımında “DUR!” levhası koyacağımız bir yerlerin olup olmayacağı halen akıllarda merakla cevap bekleyen bir nokta. İşte tam bu noktada ahlakın kucağında buluyoruz kendimizi. Meydana getirdiğimiz ürünün hakikaten insanlığa iyilik sunacağına, faydalı olacağına, mutlak iyiliğe götüreceğine inancımız var mı? Onların olumsuz sonuçlarını yüklenebilecek, yanlışlarını üstlenebilecek faillerimiz olacak mı? Ürettiğimiz yapay zekalı varlıkların, kötü fiillerin işlenmesinde söz sahibi olmasını kim engelleyebilecek? Bunlara ahlakçıların ve bilimcilerin iyice kafa yorması gerekecek.

Çalışmalardan ve devletlerin ayırdığı bütçelerden anlaşıldığı kadarı ile dünyada birçok ülke bu konuyu olabildiğince ciddiye almış gözüküyor ve gelecek yıllarda güçlü olmayı bu alanda söz sahibi olmaya bağlıyor. Harp ve savunma sanayinin ana damarını oluşturduğu yapay zeka teknolojileri, beynel minel rekabetin yeni belirleyicisi konumuna yükselmiş bir durumda. Bu minvalde çalışmalarını uzun yıllardır sürdüren ülkeler enstitüler kurarak meseleyi ne kadar ciddi bir vaziyette ele aldıklarını göstermiş durumdalar. Enstitülerin bazıları deneysel bilim çalışanları haricinde bünyesinde felsefeci ve hukukçuları da barındırmaktadır. Bu sayede çalışmaların ahlaki ve hukuki boyutlarına odaklanıp katkı sunmaya çalışmaktadır.

Harp sanayisindeki yapay zeka gelişmeleri ile dünyada yeni bir ufuk açan ülkemizin de henüz buna dönük bir enstitü kuramamış olması hayli üzücü. Çalışmaların sistematik bir yolla takip edildiği, her zeminden katkı sunulan bir anlayışın teşekkülü zor olmasa gerek. Aslında bu hususta devlet büyüklerimizden biri hazırlık sinyalleri vermiş ama sanırım kısa bir süre sonra başlayan Covid 19 salgını teşekkülü geciktirmiş durumda. Medeniyet ve ahlak tasavvurunun boyası ile boyanan bir millet olarak bu yarışta, bu yeni mana arayışında yerimiz ne olacak? Bu sorunun cevabını şüphesiz zamanda ve ileriye bakmakta bulacağız.


Yorumlar

Müfîd Ne Demektir?

İfâde eden, meramı güzel anlatan. Mânalı, mânidâr. Faydalı, faydayı mucib olan. Mütâlâsından istifade olunan.